Gerçek kişilerin uluslararası hukukun kişisi olarak kabul edilip edilmeyecekleri konusu, uluslararası hukukun tartışmalı konularından birini oluşturmaktadır. Gerçek kişilerin, uluslararası hukuka kapsamlı bir biçimde konu oluşturmaları 2. Dünya Savaşı sonrasında insan hakları çerçevesinde oluşmuştur, savaşı takiben galip çıkan devletler tarafından oluşturulmuş olan Nüremberg ve Tokyo Mahkemeleri ile gerçek kişilerin yargılanabilmeleri mümkün olmuştur. Uzun bir aradan sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından oluşturulan Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi, gerçek kişilerin yargılanmasına imkan veren diğer uluslararası mahkemeler olarak hizmet vermektedirler. Bu mahkemeler, içinde bulunulan şartlar doğrultusunda belirli bir uyuşmazlık için kurulan hakem mahkemeleri niteliğinde olsa da, daimi nitelikte bir Uluslararası Ceza Mahkemesi oluşturulması fikrinin dönemeç noktasını teşkil etmişlerdir.
Bu fikir, 17 Temmuz 1998 tarihinde kabul edilen ve kısa bir zamanda yürürlüğe giren Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü ile somutluk kazandı. İki ana bölümden oluşan çalışmanın ilk bölümünde kısaca, Uluslararası Ceza Mahkemesi kurulması çalışmalarına yer verilmiş ağırlıklı olarak mahkemenin statüsünün biçimlendirilme süreci incelenmiş bu konudan sonra da Mahkemenin yargı yetkisi üzerinde durulmuştur. Çalışmanın ikinci bölümünde ise, ilk bölümde ele alınan yargı yetkisi çerçevesinde, insanlığa karşı suçlar statünün bu suça ilişkin hükümleri çerçevesinde incelenmektedir.