"Sabah 09.00'da başlayan Mamak duruşma ve görüşmelerinden ya saat 24'e yaklaşırken ya da akşam saatlerinde gün batımlarında dönüyorum. Ben Mamak'ta yaşıyorum aslında. Başka bir ülkede gibiyim. Akşam, şehir otobüsü Dikimevi'ne geldiğinde sanki tarih değişiyor ve karanlık bir âlemden aydınlık bir başka ülkeye düşüyorum. Garip bir duygu bu. Arkamda bambaşka bir dünya kalıyor. Orası cehennem! Bu duyguyu neden Dikimevi'ne geldiğimde hissediyorum, bilmiyorum. Başka bir ruh hali. Mamak'ı unutmak istiyorum. Olmuyor. Eve gelince oğullarımı öpmeyi, eşime sarılmayı hak görmüyorum. Aramıza Mamak'ta bırakılmış yüzlerce yüz giriyor. Gece olup eve vardığımda yeniden yüreğim kanamaya başlıyor. Yüzü pencereye yapışık her gece benim yolumu bekleyen Emre, sokakta beni görür görmez kardeşine "Annemiz geldi! Yaşasın annemiz geldi!" diye sesleniyor. Oğullarıma sarılmak içimi acıtıyor. Mamak'takiler, çocuklarını koklayamaz, eşlerine, annelerine, yakınlarına, sevdiklerine sarılamazken çocuklarıma sarılmayı hak görmüyorum. Yüreğim yanıyor."
Şenal Sarıhan'ın, 68 kuşağının yurtseverlik bilinciyle başladığı öğretmenlik mesleği, 12 Mart 1971 sıkıyönetim döneminde onu cezaevi ile tanıştırır. Aynı dönemde, Sağmalcılar Lisesi'nden kendi öğrencileri ile birlikte girdiği üniversite sınavlarında hukuk fakültesine girme hakkı da kazanmıştır. Dönemin siyasî tutuklularının 74 affı ile özgürleşmesinden sonra hukuk fakültesini bitirir. Bir siyasî dava sanığı olarak yaşadıkları onu siyasî dava avukatı olmaya yönlendirir. Bu kitapta, bir kadın avukatın, insan hakları ve kadın hakları mücadelesinin öyküsünü okuyacaksınız. Bu öykü, aynı zamanda 12 Mart, 12 Eylül ve 90'lı yıllar olarak bilinen olağanüstü hal dönemleri yargılamalarına tanıklıktır.