Bu kitapta önce hukukun bütünsel varlığını oluşturan elemanlar ve hukukun etik değer boyutu birlikte değerlendirilmiş, felsefi düşünce ve bilgi ile bilim ilişkisi analiz edilmiş; sonra da hukuk felsefesinin görev ve yöntemleri açıklanmıştır.
Hukuk felsefesinin niteliği ile ilgili tartışmaların odağında öncelikle bütünleştirici yapısı dikkati çekmektedir. Bu doğrultuda hukuk felsefesinin hem güncel ve hem de geçmiş genel felsefeden yararlanmaya devam ettiği de bir realitedir. Zira hukuk felsefesi her zaman hukuk olgularının tarihsel gelişimi ile paralellik içinde olmuştur. Bu kapsamda hukuk felsefesinin pozitif hukukla sıkı ilişkisi de söz konusudur. Hukuku bütünsel olarak inceleyen hukuk felsefesi, ilkelerini ve esaslı kavramlarını bulup verdiği pozitif hukuk biliminin sınırının bittiği yerde, asıl hukuk kavramını ele alarak işe başlar. Pozitif hukuk kendine yol gösterecek kaynakları bulmak için hukuk felsefesine ihtiyaç duyduğu gibi; hukuk felsefesi de bu ilkeleri ortaya çıkarabilmek için tarihi ve bugünkü realiteyi incelemek zorunda olduğundan, her ikisi de birbirlerini tamamlamaktadır. Toplumsal yaşam ve düzenle doğrudan bir bağı bulunan hukuk, toplumla birlikte yaşar ve gelişir, dolayısıyla tüm gayesini ona yöneltmek zorundadır. Bu gayeler içindeki en önemlisi "adalet"tir ve adalet hukukun hedef gayesidir; toplumsal yaşamdan doğan diğer gayeler ise araç gayelerdir.
Hukukta gaye konusu incelenmeye başlandığında, konuya adalet duygusunun niteliği incelenerek girilmektedir. İşte bu düşünce ile kitapta ağırlıklı olarak adalet esas alınmış, ancak hukuksal güvenlik ve ortak iyiliğin varlığı da tamamlayıcı nitelikle bütüncül yapıyı gerçekleştirmiştir.