Geçen modern devlet, Avrupa kıtasının altını üstüne getirecek olan ve daha önce hayal bile edilmemiş yoğunlukta yeni şiddet biçimleri yarattı. İki dünya savaşı, Yahudi soykırımı ve diğer soykırım eylemleri ve hâlâ devam eden toplu imha silahları tehdidi bunun kanıtıdır. Ancak günümüzde Batı Avrupalılar gündelik şiddet tehdidi açısından en kötü zamanları yaşıyor olmaktan çok uzaklar.
1950'lerin ikinci yarısından başlayarak tarihçiler, ortaçağ ve erken modern Avrupa'daki davranışlar üzerine yaptıkları araştırmalarında, Avrupalıların beş yüz yıl önce şimdiki mirasçılarına kıyasla çok daha fazla şiddet içeren bir toplum oluşturduğunu ortaya koymuşlardır. Şiddet, erken modern dönemde kişiler arası ilişkilere dair söylemin bir parçasıydı.
1500'lerde, herhangi bir büyük şehre varmayı başaran Avrupalı seyyahlar derin bir "oh" çekiyorlardı. Şehirleri ayıran geniş kırsal alanlarda kol gezen haydutların, yağmacı askerlerin ve diğer tehlikeli tiplerin şiddetinden yakayı sıyırdıkları için belki de bir şükran duası mırıldanıyorlardı. Bu dönem kesinlikle şiddet dolu bir dönemdi, sezgileri kuvvetli bir Fransız tarihçisinin yazdığı gibi: Ölüm gibi, köyün tam ortasında yatan mezarlık gibi, şiddet de 15., 16. ve 17. yüzyıl yaşantısının kalbindeydi. (Tanıtım Bülteninden)