“Modern hayatın getirdiği değişimlerden her iki cins de etkilenmektedir. Bu değişim bazen zorlu ve hayl ağır aksak olsa da i etkileşim hayatın her alanında kendini göstermekte ya da bu değişimin ya da değişememenin sancılarını gözlemek mümkün olabilmektedir. Nitekim kadın hareketinin ivme kazanması ve bu ivmenin, gündelik hayatın her alanına bazen açıkça, bazen gizlice, nüfuz etmesiyle aynı hızda olmasa da, erkek dünyası da değişimden nasibini almaktadır ve almak zorundadır.
Bu değişimden etkilenmemk için direnen erkekler eski ve yeni arasında sıkışıp kalarak daha çok acı çekmekte ve giderek yanlızlaşmanın tehdidini iliklerine kadar hissetmektedirler. Toplumsal vicdanları hayatiyet kazanan bazı erkekler, yaşanan bu sıkışmışlığın farkındayken, pek çok erkek, değişimin farkında olmayıp, kadın–erkek eşitliği konusunun gündeme gelmesinin ve yıllardır sürdürdükleri iktidarın sarsılmasının yegane sebbinin yine kadınlar olduğunu düşünerek sözel ve/veya fiziksel şiddetin dozunu arttırmaktadır.
Erkek kimliği her açıdan sorgulanıp yerli yerine oturdulmadıkça, toplumumuzda yaşanan ve hayatın her alanında giderek artmakta olan şiddetin önüne geçmek mümkün görünmemektedir. Ve öyle görünüyor ki, erkek kimliği üzerine düşünmedikçe şiddet hikayeleri dinlemeye, yazmaya ve okumaya devam edeceğiz. Şiddeti üreten ve uygulayan zalim rolündeki temel aktörü olan erkeklere dayatılan kimliğin ciddi bir şekilde yeniden sorgulanması ve bu bağlamda, değişen şartlara göre yeniden kurgulanması gerekmektedir.”