İletişim teknolojisindeki baş döndürücü gelişmelerin ve bu gelişmelerin ivme kazandırdığı küresel serbestleşmenin dünyayı getirdiği yeni süreçte risk yönetimi olgusu, başarının en temel koşulu haline gelmiştir. Beşeri ilişkilerin çok daha karmaşık ve kapsamlı bir biçim aldığı ve risklerden tamamen kaçınmanın olanaksız hale geldiği bu süreçte kişisel ya da kurumsal başarı, risk yönetimindeki etkinliğe bağlı hale gelmiştir. Kurulduğu andan itibaren enerjisinin önemli kısmını kalkınma çabalarına ayıran Türkiye’nin, geleceğin dünyasında alacağı yer de risk yönetiminde sağlanan başarıyla orantılı olacaktır.
Küreselleşme sürecinin en fazla içselleştirildiği alanların başında gelen ve ekonomik kalkınmanın sağlanmasında en önde gelen öğeleri oluşturan finans piyasaları, anılan gelişmelere koşut bir biçimde, risk olgusunun da en etkili olduğu alanların başında gelmektedir. Özellikle bankacılık sektörü açısından risk yönetimindeki etkinlik, ülke kalkınması için yaşamsal bir önem taşımaktadır. Bu noktadan hareketle değerlendirildiğinde, Türk bankacılığının geçmişte istenen etkinlik düzeyinde çalıştığını söylemek olanaklı değildir. Türkiye’nin dünya kalkınmışlık sıralamasındaki yeri de, sektörün ülkenin kalkınma hedeşerine yönelik katkısı konusunda yeterince fikir vermektedir.
Kuşkusuz bunda, Türkiye’de siyasetin işleyiş biçimi ve –büyük ölçüde bundan kaynaklı– yapısal makroekonomik sorunlar da çok önemli etkenlerdir. Ancak özellikle 90’lı yıllarda bankacılık sektöründe yaşanan gelişmeler, Türk bankacılığının siyaset ve ekonominin söz konusu sorunlu işleyişinde ne derece etkili bir yere oturduğu konusunda önemli ipuçları vermektedir. Bankacılıkta risk yönetiminde küresel ölçekte ortak bir bakış açısı oluşturan Basel–II Uzlaşısının, 2008’den itibaren Türkiye’de de uygulamaya geçirilmesi tasarlanmaktadır. 90’lı yılların ikinci yarısında yoğunlaşan bankacılık düzenlemeleri, devamında gelen bankacılık krizleriyle (2000–2001) birlikte değerlendirildiğinde; Uzlaşı’nın uygulamada istenen başarıyı sağlamasının, bu konudaki siyasal iradeyle yakından ilgili olduğu görülmektedir. Bu açıklamalar ışığında ele alındığında, bu çalışmanın önemi daha iyi anlaşılacaktır.