Avrupa Birliği'nin insan hakları serüveni 70'li yıllarda başlayıp günümüzde nihayet Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne katılımın hukuki olarak zorunlu olarak öngörüldüğü bir noktaya gelinmiştir. Her ne kadar katılım henüz gerçekleşmemiş olsa da atılan adımlar son derece olumludur. İki uluslararası mahkemenin arasında böyle bir ilişkinin var olması uluslararası hukuk açısından son derece manidardır. AB, uluslararası örgüt niteliğinde olsa da giderek devlete yaklaşan bir görünüm almıştır. Bağlayıcı karar alma, hukuk üretme özellikleriyle ve ABAD'ın yenilikçi yaklaşımlarıyla güçlü bir konum kazanmıştır. Bu durumunu kazanmasında kendi otonom hukuk düzenini kurması ve koruması başlıca nedendir. Fakat bu durum aynı zamanda uluslararası diğer mekanizmalara katılımını büyük ölçüde zorlaştırmaktadır. Son derece yüksek koruma mekanizmaları isteyen ABAD oldukça katı bir tutum izlemektedir. Bu tutumun nihai örneği AB'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Katılımı için aradığı şartlar olup bu sebeple şimdilik katılım askıda kalmıştır.