20 yüzyıldan itibaren kültür ve özellikle çocuk kültürü televizyon dışarıda bırakılarak anlaşılamaz. Popüler kültürün temel kaynağı olarak televizyon, bireyin toplumsal bir özne haline gelmesinde temel aktör konumundadır. İşte bu nedenle televizyon hem akademik hem popüler kamuoyunda bitmek bilmeyen bir tartışmanın nesnesidir.
Televizyonun etkileri, yararları, zararları üzerine yapılan çalışmalar başka hiçbir iletişim aracı/ortamı için yapılmamıştır. Televizyon sınır kavramını zorlar ve ortadan kaldırır. Televizyonla haber, bilgi eğlence zaman ve mekan sınırlarından kurtuldu, her düzeyden herkes aynı mesajlara erişebilir hale geldi. Televizyon küresel toplumun hem aracı hem mekanıdır. Televizyonun sınır tanımazlığı kuşaklar arasındaki sınırların ihlaline de neden oldu. Bir zamanlar çocukluk ve yetişkinliği birbirinden ayıran şeyin dünyaya ilişkin bilgi ve deneyim farkı olduğu söylenirdi. Çocukların belirli bir olgunluk düzeyine erişmeden maruz kalması mümkün olmayan bilgiler söz konusuydu. Günümüzde çocukluk ve yetişkinlik arasındaki farkın ortadan kalktığı, çocukluğun kaybolduğu saptamaları tam da televizyonun bu en derin toplumsal etkisinden kaynaklanmaktadır. Çocukları televizyonun istenmeyen mesajlarından korumak üzere politika geliştirmek aileleri aşan bir küresel kamusal sorumluluk halini almıştır.
Yaşamın bu denli merkezindeki televizyon yalnızca olumsuzluklar üzerinden değerlendirildiğinde haksızlığa uğramış olacaktır. Televizyon dünyanın en eğlenceli aracıdır, öğretir, farkına vardırır, algıları ve duyuları genişletir. Çocuklar ailelerinden, okuldan daha çok televizyonla birliktedir. Elektronik bakıcı kavramı, televizyonun modern toplumlardaki rolünün simgesidir. Televizyon çocukla birliktedir, yaşamı, dünyayı, değerleri, iyi şeyleri de öğrenir.
“Elektronik Bakıcı: Televizyon Çocuk İlişkisine Genel Bir Bakış” isimli bu çalışmada Nilüfer Timisi, iletişim araştırmalarının vazgeçilmez konusu olan televizyon çocuk ilişkisine temel sorular sorarak bakıyor: Çocuklar nasıl öğreniyorlar?, Çocuklar ne öğreniyorlar?, Çocukları korumak için ne yapmalı?. Bu sorular çerçevesinde iletişim araştırmalarında çocuk izleyicinin nasıl konumlandırıldığı, televizyondan çocuklara sunulan dünyanın ne olduğu, Türkiye’de çocuk yayıncılığının tarihsel gelişimi ve yapı taşları ve küresel çocuk merkezli politikaların televizyona ilişkin önerileri kitapta değerlendiriliyor.
Kitap yalnızca iletişim ve medya öğrencileri için değil, çocuk gelişimcileri, eğitimciler, pedagog ve psikologlar ve elbette anne ve babalar için de bir başvuru kaynağı oluşturuyor.