Doğum, evlenme ve ölüm olayı insan hayatının üç önemli geçiş dönemidir. Bu üç geçiş dönemi de kendi içinde birçok alt bölümlere ayrılmaktadır ve bunların çevresinde birçok âdet, töre, tören, ritüel ve pratikler ortaya çıkmıştır. Bu geçiş dönemlerinde ortaya çıkan adetler, gelenekler ve törenler bir ülkenin, bir yörenin ya da tamamıyla bir milletin kültürünün ana bölümlerinden birini oluştururlar. Doğum-üreme konusu; temel olarak biyolojik ve sosyokültürel halkbilimi açısından öncelikle kadınlardaki cinsellik, hamilelik, aybaşı, doğum, gibi biyolojik olgular ve bunlarla ilgili inanç, düşünce ve davranışları belirleyen toplumsal yapılanmaya ait doğurganlık ve ebeveynliği çevreleyen konu olarak ele alınmaktadır. Bu noktada; inançlar ve gelenekler gebe kadını doğum öncesinden hatta çocuk doğurma düşüncesinden başlayarak birtakım âdetlere uymaya, bu âdetlerin gerektirdiği işlemleri, ritüelleri yerine getirmeye yöneltmektedir.
Doğum; her toplumda anne, bebek ve akrabalarıyla ilgili davranışları içeren bir toplumsal örgütlenme içinde karşılanır. Bu davranışların bazıları ritüel, bazıları anne ve bebeğin sağlığı ile ilgilidir ve çoğunlukla iç içe geçerler. Türk dünyasının büyüklüğüne ve Türk topluluklarının geniş ve farklı coğrafyalarda, değişik toplumsal ve siyasi şartlarda bulunmalarına rağmen; doğum inanışlarındaki düşünce, tabiî ve sosyal olaylara tepki gösterme veya onlara uymadaki benzerlik oldukça fazladır.
(Tanıtım Bülteninden)