Duyular, bireysel ve toplumsal ilişkileri kurabilme ve yıkabilmeye dair manevra kabiliyeti sunabildiği için, toplumsal hayatın temel belirleyici referanslarını oluşturmaktadır. Görebilme, dokunabilme, tadabilme, koklayabilme, duyabilme ve hissedebilme gibi arttırılabilecek duyu aktlarının hayatı tanımaya dair dayanaklar olduğunu ifade etmek gerekmektedir. Hayata dâhil olmada yaşanan zorlukların derecesi, duyuların yoksunluğuyla doğru orantılı seyretmekte; duyular, yaşanılan dünyayı anlamlı bir zeminde okumayı mümkün hâle getirmektedir. Kültürel varlık ve konumlanmalara göre duyuların öncelik-sonralık ilişkisi farklılık göstermekle beraber, bütün varoluş biçimlerinde duyulara verilen paye ve referans çerçevesi oldukça geniştir. Güvenin, tanımanın, anlamanın, temellendirmenin ve ispatlamanın temel tutamağı olan duyu verileri, bu ve pek çok yönleri itibarıyla hem bilimsel hem de gündelik hayata kendi imzasını atmaktadır. Bu bakımdan duyu verileri, hayatı okumada önemli duraklardır.
Bu çalışma; duyuları yanına alarak birey ve toplumun hâllerini yeni ve farklı bir zeminden okumaya gayret göstermekte; uzun bir müddet pozitivist paradigma tarafından kıskaca alınan duyuların kültürel dünyada nerede durduğuna dair bir kapı aralamaktadır. Duyu Sosyolojisi, duyuların teorik ve gündelik hayattaki karşılığının ne olduğunu irdelemek üzere alanda çalışmalar yapan uzmanlarca, incelikli ve derinlemesine değerlendirmeler içeren metinlerden müteşekkildir.