Vietnam Savaşı karşıtlığıyla başlayan ve tüm dünyaya barış hareketi olarak yayılan 60’lı yıllar, Amerika’nın özgürlükler, kişisel haklar ve ilerleme konusunda tek adres olduğuna dair bir hava da yaymıştı.
Dünyanın her yanına güven aşılayan bu atmosfer, gençlerin 70’li ve 80’li yıllarda Amerika’nın neden olduğu sıkıntıları gidermek için yine Amerika’dan bir hareketin başlayacağına ve oradan tüm dünyaya yayılacağı gibi bir inanca bağlanmasına neden oldu. Çünkü seyyahların 1620 yılında Plymouth Kayası’nı keşfiyle başlayan, özel görevlerle yüklü Amerikan Ruhu’nun başaramayacağı pek bir şey yoktu. Amerika’da duyulan ayak sesleri Atlantik’in öte yakasındaki Avrupa’da yankılandı ve 60 hareketi Avrupa kıtasındaki yaşamlarda daha farklı izler bıraktı. Avrupa’nın Yeni Çağ’da dünyanın takip ettiği bir merkez olmasının bir nedeni de Amerika’nın kişisel ve maddi başarıya dayanan rüyasının artık yorulmuş olmasıydı...
“Amerikan Ruhu yorulur ve yıpranırken yeni bir Avrupa Rüyası doğuyordu. İnsanlık tarihinin yeni aşamasına çok daha uygun bir rüyaydı; her gün daha da sıkı ağlarla örülen ve küreselleşen dünyaya yakışır bir küresel bilinç vaat ediyordu insanlığa.”