İfade hürriyeti her tür fikrin açıklanacağı ve bu açıklamaların ifade hürriyeti kapsamında korunacağını garanti etmemektedir. İnsanlara şiddet çağrısı yapan, kamu düzeyini dolayısıyla da ülke bütünlüğünü bozmaya çalışan ifadelerin bu kapsamda korunmaları gerektiği düşünülemez.
Çünkü ifade hürriyeti belli şartlar altında ve belli durumlarda sınırlanması gereken bir hürriyettir. İfade hürriyetini sınırsız olarak tahayyül etmek, aslında bu hürriyetin kendisini reddetmektir. Çünkü bu hürriyetin sınırsız olması, başkalarının haklarına tecavüzün meşru olduğu gibi, kabul edilemez bir sonuç doğuracaktır.
Çünkü insanların kendilerini ifade etmeleri kişisel gelişimleri ve mutluluklarını netice verdiği gibi tüm toplumun refahına da katkıda bulunacaktır. Bu nedenle toplumdaki insanların kendilerini serbestçe ifade edebilmeleri gerekir. Ancak şiddete teşvik etmeden ve kamu düzenini bozmadan. Eğer bir kısım kişiler ifade hürriyetini kötüye kullanarak şiddet çağrısı yapar ya da kamu düzenini bozarlarsa devlet her zaman bu insanları cezalandırma hakkına sahiptir ve bu hakkını da etkin bir şekilde kullanabilmelidir.
Hürriyetin sınırlarını genişletmek yada hürriyet çıtasını yükseltmek, doğası gereği özgürlük ve güvenlik arasında bir denge kurmayı gerektirir. Bu dengeyi sağlamak da sorusuz aşılabilen bir süreç değildir. Bu süreçte bazen bu hürriyetleri kullananların tutumu, bazen de ulusal uygularımızı denetleyen İnsan Hakları Mahkemesinin Kararları şevk kırıcı olabilmektedir. Zaten mahkeme kararlarının, hiçbir etki altında kalmadan daima saf hukuku yansıttığını söylemek iddialı bir ifadedir.
Bu nedenle İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında da eleştirilecek bir çok husus vardır. Ancak, bu mahkeme kararları bir standardı ifade ettiklerinden ve ülkemiz için bağlayıcı olduklarından dikkatle okunmaları gerekir. Yine de bunlar ve bunlara benzer olumsuzluklar özgürlüklerden bir geri dönüşe bahane edilmemelidir.