Bu kitap Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde 10. 10. 2001 tarihinde savunarak tamamladığım yüksek lisans tezinin, daha sonraki çeşitli kanunlarda yapılan değişiklikler de dikkate alınarak yeniden düzenlenmiş halidir.
Davayı kabul medeni yargıda davaya son veren taraf işlemlerinden birisidir.
Bu kurumun özelliği, açılmış olan bir davanın varlığına rağmen, davayı bir mahkeme kararının değil taraf iradesinin sona erdirmesidir. Bu noktada dava taraf iradesi ile sona erdiğinden, davayı kabul halinde hem maddi hukuka hem de usul hukukuna ait hükümleri birlikte uygulamak mümkündür. Bu nedenle, davayı kabul karma karakterli bir işlemdir. Bu yönüyle görülmekte olan bir dava üzerinde hem maddi hukuk hem de usul hukuku alanında hüküm ve sonuç doğuran bir işlemin yapılması, ancak bir mahkeme kararının varlığını gerektiren, kanun yoluna başvurma, kesin hüküm teşkil etme ve ilamlı icraya konu olma gibi hallerin uygulanması bağlamında bir takım problemleri de beraberinde getirmektedir. Aynı şekilde davayı kabulün içeriğini hukuksal bir sonuca yönelmiş taraf iradesi oluşturduğuna göre, maddi hukuk alanında taraf iradesini sınırlandıran yaptırımların ve özellikle irade fesadı hallerinin davayı kabul halinde uygulanıp uygulanamayacağı da problemin diğer bir ayağını oluşturmaktadır.
Bu bağlamda, tezin savunulmasından sonra yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu ile getirilen yenilikler ve değişiklikler yeniden gözden geçirilerek gerekli düzenlemeler yapılmış ve ilgili bölümlere işlenmiştir. Bu noktada, eski Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yer alan şahsi dava ile ilgili hususlara yeni Ceza Muhakemeleri Kanununda yer verilmediğinden ilgili kısımlar tamamen metinden çıkarılmıştır. Ayrıca, bu dönem içerisinde hazırlanarak ilgili komisyona sunulan Hukuk Muhakemeleri Kanunu tasarısının ilgili hükümleri de karşılaştırma yapılması bağlamında ilgili konulara dipnot şeklinde eklenmiştir.