Yazar eser'de asıl olarak hukuka aykırılık iddiasının idare nezdinde ne şekilde öne sürüleceğine odaklanmıştır. Zira ihale sürecindeki hukuka aykırılıkları yargı önüne taşımanın ön koşulu olan Kanun'da mevcut olan "şikayet" ve "itirazen şikayet" başvurularının usulüne uygun yapılmaması uygulamada pek çok hak kaybına neden olmaktadır. Gerçekten de dava açma ehliyetine nazaran sınırlandırılmış; dava açma süresinden daha kısa tutulmuş ve daha katı şekil kurallarına bağlanmış "şikayet" ve "itirazen şikayet" başvurularının usulüne uygun yapılmasının sağlıklı bir idari denetimi beraberinde getireceği şüphesizidir. Dahası usulüne uygun yapılmamış idari başvuru sonrası, hukuka aykırılık iddiasının yargı önüne taşınması da olanaksız hale gelmektedir.
Uygulamada yargı önündeki pek çok uyuşmazlık zorunlu idari başvurunun usule uygun yapılmaması nedeniyle esasa girilmeksizin sonuçlandırılmaktadır. Bir diğer husus başvurunun usulüne uygun olmasına rağmen, yeterli içerikle yapılmamasıdır. Öyle ki ehliyet, süre ve diğer kurallara uygun olmasına karşın; hukuka aykırılık iddiasını yeterince ortaya koyamayan başvurular sırf bu nedenle reddedilebilmektedir. Özellikle Kamu İhale Kurumu'nun re'sen dikkate alamadığı hukuka aykırılık hallerinde, bu durum hak kayıplarına yol açabilmektedir.
Yazar'ın ayrıca üzerinde durduğu bir diğer konu şikayet ve itirazen şikayet başvuruları sonrası idarelerin hukuka aykırılık iddialarıyla ilgili tasarruflarıdır. Neticede idareler mevzuatın kendilerine verdiği yetki sınırı içerisinde denetim yapmakta ve yine aynı sınır içerisinde sonuçlara varabilmektedir. Söz konusu sınırların bilinmesi ise yargı nezdinde yapılacak denetimi kolaylaştırmaktadır.