Dünyada ekonomik hayatın gelişmesi ve ülkeler arasında gelir farklılığının ortaya çıkmasının doğal sonucu olarak, insanlar yaşamlarını daha kolay ve rahat sürdürebilecekleri coğrafyalara gitme hayalleri kurmaya başlamışlardır. Bu düşünce ile kimileri kendilerini bulundukları ülkeden başka bir ülkeye gitme konusunda gönüllü olmuşlar, hatta bu iş için tüm malvarlıklarını satarak bu hayallerinin peşinden gitmeye çalışmışlar; kimileri de zorla bu işleme tabi tutularak bazı kimselerin oyuncağı haline gelmişlerdir.
Bu bağlamda, eski dönemlerde mevcut olmayan bir kısım suçlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan ikisi de göçmen kaçakçılığı ve insan ticaretidir. Göçmen kaçakçılığı suçunun TCK'ya girmesi ile Türkiye tarafından da imzalanmış bulunan "Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek "Kara, Deniz ve Hava Yoluyla Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol'ün gereğinin yerine getirilmesi amaçlanmıştır, İnsan ticareti suçu ise, "Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine" Ek "İnsan Ticaretinin, Özellikle Kadın ve Çocuk Ticaretinin Önlenmesine, Durdurulmasına ve Cezalandırılmasına İlişkin Protokol'ün gereğini yerine getirmek üzere düzenlenmiştir. Şimdiye kadar özellikle kadın ve çocukların sömürülmelerini önlemek ve bu eylemlerle mücadele etmek üzere meydana getirilmiş çeşitli milletlerarası sözleşmeler imzalanmış, kararlar alınmıştır.
Ancak anılan Protokolün imzalanmasından önce insan ticaretinin bütün yönlerini göz önünde bulunduran ortak bir metin yoktu. 1990'lı yıllardan itibaren suç Örgütlerinin, etkinliklerini sınırlar ötesi alana genişleterek, özellikle kadın, çocuk ve insan ticaretini örgütledikleri ve insanları bu uygar dünyada âdeta esarete tâbi kıldıkları görülmektedir. İşte bu nedenle, Protokolün öngördüğü suçlara hukuk sistemimizde de yer verilmesi uygun görülmüştür.