Sanayi Devrimi ile birlikte tüm dünyada hız kazanan endüstrileşme, kadınları iş hayatında daha yoğun olarak yer almaya sevk etmiş, yaşanan savaşlarla erkeklerin yerini doldurmak zorunda kalan kadınların iş hayatındaki önemi daha da artmıştır. Kadınlar iş hayatı ve aile hayatı arasında denge kurmaya çalışırken devletler de aile hayatını ve toplumsal düzeni korumak amacıyla getirdiği yasal düzenlemelerle bu dengenin kurulmasını kolaylaştırmaya çalışmıştır.
İş hukukumuzda eşitlik ilkesi, işverenin haklı ve makul bir sebep olmadığı sürece işçilerine karşı eşit muamelede bulunmakla yükümlü olmasıdır. Eşitlik ilkesi iş hukukumuzda "işverenin eşit davranma borcu" olarak ifade edilmektedir. İşçiyi koruma ve gözetme, ücret ödeme gibi yükümlülüklerinin yanında işverenin en önemli yasal sorumluluklarından biridir. Cinsiyet ayrımcılığı eşitlik ilkesini zedeleyen en temel sosyal sorunlardan biri olup, kişinin sırf cinsiyetinden dolayı diğer insanlara nazaran dezavantajlı konuma sokulması anlamına gelmektedir. Cinsiyet ayrımcılığı en çok kadınların maruz kaldığı bir ayrımcılık türüdür. Cam tavan, mobbing, işyerinde taciz gibi ayrımcılık içeren pek çok uygulama, kadınların iş hayatında aktif ve verimli olmasının önündeki engellerden yalnızca bir kaçıdır.
Bu çalışmada kadınların iş hayatına giriş süreci tarihsel olarak ele alınırken hukukumuzda kadın işçilerin ne tür haklara sahip olduğu cinsiyet ayrımı ve eşitlik ilkesi ile birlikte incelenmiştir. Ayrımcılık hallerinin ispatı ve ayrımcılığa karşı uygulanan yaptırımların yüksek mahkeme içtihatlarıyla birlikte ele alındığı bu eserin, başta iş hukuku uygulayıcıları olmak üzere tüm hukukçular ve okuyuculara faydalı olması umut edilmektedir.