Hafızamız varlığımızdır. İnsanlarla, nesnelerle, olaylarla, özetle yaşamda varolan her şeyle kurduğumuz ilişkide hafızamız belirleyicidir. Bir uyarana yönelik tepkilerimiz o uyaranla ilgili zihnimizde depoladığımız birikimler doğrultusunda ortaya çıkar. Duyduğumuz, gördüğümüz, dokunduğumuz, hissettiğimiz her şey, bir uyaranla ilgili tüm duygu ve düşüncelerimiz hafızamızda depolanır ve uyarıcılarla karşılaştığımızda canlanır. Hafızada varolan birikimler olumlu ya da olumsuz imajlar şeklindedir. Duygu ve düşüncelerimiz hafızamızda canlandırdığında zihnimizde olumlu ya da olumsuz bir imaj belirir ve tepkilerimizi yönlendirir. Hafızanın tüketici davranışı sürecindeki işleyişi de bu şekildedir. Markaların ve reklamların hafızalarımızda yarattığı birikimler onlara yönelik tutum ve davranışlarımızda hareket noktasını oluşturur.
Tıpkı iyi bir şekilde hatırladığımız arkadaşlarımıza, tanıdıklarımıza yönelik tutum ve davranışlarımızın olumlu yönde olması gibi, markalar için biriktirdiğimiz hatırlamalarımızın da olumlu yönde olması tepkilerimizi aynı minvalde şekillendirir. Sadece hatırlamak yetmez; çünkü olumsuz pek çok şeyi de güçlü bir şekilde hatırla–yabiliriz. Hafıza ve beğenme kol kola yürüyen iki sevgili olduğu müddetçe olumlu tepkiler ortaya çıkar. Sonuç olarak beğendiklerimizi hatırlama, hatırladıklarımızı önemseme ve önemsediklerimize hafızamızda yer verme ilişkilendirmeleri tüm yaşamımızda olduğu gibi tüketim davranışımızda da geçerlidir. “Hatırlanıyorum öyleyse varım, beğeniliyorum öyleyse hatırlanıyorum.” önermesi bu çalışmanın ana felsefesidir.
“Reklam Hafızası” tüketicinin kalbine girmek, zihnine girmektir; yani tüketici hafızasında yer etmektir diyor.