Günümüzde birçok faktörle tetiklenen uluslararası göçler öylesine hız kazanmış ve çeşitlenmiştir ki, hem gündelik yaşamın hem de sosyal bilimlerin en yakıcı konularından biri olmaya devam etmektedir. Bu çalışmada, Türkiye'den özellikle 2010 yılı sonrası, Dünya'da ise 1990'lı yılların başlarından beri hızlanan nitelikli emek göçünü tetikleyen etkenler, çok boyutlu ve ilişkisel bir yöntemle analiz edilmeye çalışılmış ve göçleri sadece ekonomik nedenlerle açıklayan tek boyutlu açıklamalardan kaçınılmıştır. Böyle bir analiz, dünyadaki hiyerarşik ilişkilerin belirlediği ekonomik, politik ve mekânsal politikalarla yerel olumsal koşulların karşılaşmaları ve bu karşılaşmalara yoğun bir biçimde maruz kalanların gündelik hayatı üzerinde yarattığı etkileri incelemeyi gerektirdiği için, çalışmayı yurtdışına 2010 yılı sonrası çıkmış ya da çıkmak için ciddi adımlar atmış profesyonel mesleklerden oluşan otuz kişilik bir saha araştırmasının verilerine dayandırdık. Böylece bireysel yaşamlarla sosyal süreçler arasındaki ilişkileri berraklaştırmaya çalıştık ve onların göçüne, hemen hepsinden duyduğumuz bir kelimeyi uygun görerek Huzur Göçü adını verdik.
Ele aldığımız göç türünü incelerken, dünyada yoğun bir biçimde göç alan gelişmiş ülkelerin giderek göç politikalarını ortak ilkelere bağlamaya çalıştıklarına ve bu politikalarla, farklı niteliklerdeki emeği kendi ekonomilerinin gerektirdiği zamanda ve gerektirdiği ölçüde çekmek üzere tüm dünyayı bir emek deposu olarak dizayn etmelerine vurgu yapmaya çalıştık. Çünkü büyük resmi görmemek çoğu kez göçe ve göçmenlere miyop bir yaklaşıma ve yanlış değerlendirmelere yol açmakta, onları yollara düşüren asıl etmenlerin görülmemesine yol açmakta, göçmenler homojen bir topluluk gibi görülerek suçlulaştırılmakta, çoğu kez tüm sorunların günah keçisi gibi gösterilerek ve ırkçılığı yükselterek oy sağlamayı amaçlayan politikacılarca araçsallaştırılmaktadır. Umudumuz, Ozanın dediği gibi "insanın insana el olmayacağını" hatırlatarak elimizden geldiğince önyargıları kırmaktır.