Çocukluğun sosyal, siyasal ve kültürel tarihi, toplumda cinsiyet bağlamında biçimlenmiş egemen söylemin yaratmış olduğu rol dağılımını ve bunun sonucunda oluşan değer yargılarına kaynaklık eden zihniyet dünyasını öğrenmemizi sağlar. Modernizmin günümüzde ulaştığı çocukluk algısı ise, sadece çocuğa ait ve “naiflik” içeren bir tespitin dışında, aynı zamanda yetişkinliği de içine alan, daha geniş ve ideolojik verilerle yüklenmiş bir çerçeveyi de çizer. Bir başka deyişle modern çocukluk paradigması, tahayyül edilen, bu anlamda hedeflenen yetişkinliğin ve yaratılmak istenen toplumsal yapı içinde en başta eğitimde ulaşılmak istenen “ulvi” amaçların da varacağı sınırları belirler.
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Dr. Güven Gürkan Öztan, Türkiye’de Çocukluğun Politik İnşası adlı bu eserinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslaşma sürecinde Tanzimat’la başlayan dönüşümleri, bunların Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde aldığı farklı biçimlenmeleri, “yurttaş çocuk”tan “milliyetrperver çocuk”a ve son kertede “cumhuriyet çocuğu”na kadar uzanan değişik nitelendirmelerin ideolojik temellerini ele alıyor.
Yazara göre Türkiye’de çocuk için itaat, “erdem” olduğu kadar kaçınılmaz bir zorunluluktur. Kültürel kodlara, tüm milliyetçi ve militarist unsurlarıyla ulus–devlet olma çabalarının politik veçheleri eklendiğinde, çocuk hem bir kez daha çocuklaşır hem de beklentiler açısından “çocuk”tan fazla bir şey oluverir. Geleneksel evlât rolüne, yeni rejime uygun “milli sorumluluklar” eklenir. Otoriteye bağlılık, çocuk için bu toprakların kökleşmiş “lider kültü”nü daha anlamlı bir hale getirerek, yaşamın vazgeçilmez öğesi haline sokar. Yetişkinlerin dahi birer “talebe” olduğu bir toplumda çocuklar hiç “büyümez”…