Göç, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur ve hangi sebeple olursa olsun kuşkusuz trajik bir olaydır. Kişinin doğduğu, yaşadığı topraklan belki de bir daha hiç geri dönmemek üzere kendi isteğiyle ya da isteği dışında terk etmek zorunda kalması, aşmak zorunda kalacağı pek çok sorunu da beraberinde getirir. Yeni ortamdaki uyum süreci içinde maddi zorlukların yanı sıra maruz kaldığı kültür şoku, bir göçmenin karşılaşacağı ilk sorunlardandır. Geride bırakılanlara duyulan özlemin yanında yeni ortama yabancılık duygusuyla ortaya çıkan kimlik ve aidiyet sorunu, özünden kopma korkusu ve ayrıca psikolojik ve ruhsal örselenmeler de kendini gösterebilir.
Yakın tarihimizde yaşanan ve yolu İstanbul'dan geçen en büyük toplu göç olaylarından biri, 1917 Ekim Devrimi'nin ardından Rusya'dan yapılan göçtür. Göçü tetikleyen etmenlerin başında 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Rusya'da yaşanan üç devrim (1905 Şubat, 1917 Şubat ve 1917 Ekim devrimleri), üç savaş (1904 Rus-Japon Savaşı, I. Dünya Savaşı ve İç Savaş), rejim değişikliği, 'kızıl' ve 'beyaz' terör, ekonomik kriz ve kıtlık gelmektedir.
Rusya'da Ekim Devrimi'nin ardından gerçekleşen rejim değişikliği, yaklaşık iki milyon vatandaşın farklı dönemlerde ve kitleler halinde ülke dışına göç etmesine neden olmuştur. Devrimden sonra kurulan yeni toplum düzeninde kendisine yer bulamayan pek çok sanatçı ve aydın, ülkede ortaya çıkan kargaşa ortamının düzelmesini beklemek amacıyla kısa süreliğine yurt dışına çıkmış, bunlardan büyük bir çoğunluğu bir daha vatanına dönememiştir.
Ekim Devrimi'nden sonra Rusya'dan üç büyük göç hareketi yaşanır. Bunlardan ilki ve en yoğunu 1918'den itibaren başlayarak II. Dünya Savaşının başına kadar sürer. İkinci göç hareketi, Rusya'nın II. Dünya Savaşına girme kararına bir tepki olarak 1941-1945 yılları arasında yaşanır. 1960-1980 yılları arasını kapsayan üçüncü göç hareketi ise yumuşama döneminin (oırenejib) başlaması ve demir perdenin kalkmasıyla birlikte ağırlıklı olarak aydınların ülkeyi terk etmesiyle yaşanır. Yurt dışında Rus göçmenlerin kültürel ve edebi çalışmalarının en yoğun ve en verimli sürdürüldüğü dönem birinci göç hareketini kapsamaktadır.
Göç olayına son derece hazırlıksız yakalanan ilk göçmen sanatçılar, her an vatanlarına dönmeye hazır vaziyette oldukları için ülke içinde yaşananları çok yakından takip etmiş, ümitleri zayıflamaya başladıkça yaşamlarını sürdürdükleri yabancı ülkelerde kendilerine kurdukları 'ikinci Rusya'yı yaşatma misyonunu üstlenmişlerdir. (Sunuştan)