Her ulusun kendine özgü bir yaşam biçimi, gelenek ve görenekleri, inancı, hukuk yapısı ve yönetim şekli vardır. Ayrıca farklı coğrafyalarda yaşayan ulusların yetiştirdikleri ürünler, ürettikleri mallar, yer altı ve yer üstü zenginlikleri birbirinden farklı olup bunlar o ulusun geçim kaynaklarını ortaya koyan unsurlardır. Tüm bu unsurlar o toplumun iktisadi zihniyetini oluşturup ekonomik işleyişini belirleyen ana kaynaklardır. Yüzyıllar boyunca tarih sahnesinde var olan Osmanlı - Türkiye coğrafyası içerisindeki iktisadi zihniyetin varlığı ve gelişimi, bu unsurlar dikkate alınarak açıklanabilir.
Osmanlı iktisadi düşüncesi, Avrupa'daki, özellikle de Batı Avrupa'daki iktisadi düşünce ile paralel olarak bir gelişim süreci izlememiştir. Başlangıçta İran'dan aldıkları yaşama dair düşünceler ve gelenekte var olan Moğol - Türk anlayışı ile hareket edilmiş, zaman içinde Batı'daki fetihler sonucu Bizans iktisadi zihniyeti ile bir "etkileşim" sürecine girilmiş, sonuçta Osmanlı ve Bizans'ın ekonomik anlayışının "sentez"inden oluşan bir iktisadi zihniyet ortaya çıkmıştır. Bu zihniyet, fethedilen toprakların genişlemesi, Osmanlı Devleti'nin askeri, siyasi ve ekonomik yönden güçlü bir konuma gelmesi ile olgunlaşmış ve ileride "Kanun-i Kadim" olarak anılacak nihai şekline kavuşmuştur. Ancak XVII. yüzyıldan itibaren gerileme ve çöküş dönemine giren Osmanlı, Avrupa kapitalist düzenini örnek alma eğilimine girmiştir.
(Girişten)