Kitapta çeşitli belge ve kaynaklara dayanarak medya tarihinin pek bilinmeyen yönlerine ışık tutuluyor.
İşte kitapta anlatılan ilginç olaylardan birkaçı:
-Osmanlı İmparatorluğu topraklarında ilk çıkartılan gazete Fransız elçiliğince 1795’te İstanbul’da yayınlanan Bulletin des Nouvelles idi. İlk Türkçe gazete devlet tarafından 1831’de haftalık olarak Takvim-i Vekayi adıyla yayınlandı. Kadınlara hitap eden ilk yayın 1895’te çıkan Hanımlara Mahsus Gazete oldu.
-Serbesti gazetesinden Hasan Fehmi bey, 1908’de “Hürriyet’in ilanından sonra” öldürülen ilk Türk gazetecisi oldu. Katiller İttihat ve Terakki’nin elemanlarıydılar.
-1928’de alfabe değişikliğinin ardından gazete satışları büyük oranda düştü. Hükümet, yaşamakta zorluk çeken gazetelere doğrudan para yardımı yaptı.
-1941 yılında Beyoğlu’nda bir İngiliz diplomatına yapılan suikasti, hükümetin arzusu hilafına geniş olarak veren Vakit, Akşam, Yeni Sabah, Son Posta, Tasvir-i Efkar, Tan ve Halk gazeteleri kapatılmışlardı. Köhne Refah gemisiyle Akdeniz’e açılan askeri personelin torpil isabetiyle denizde boğulmaları haberini veren gazeteler de aynı akıbete uğramışlardı.
- İkinci Dünya Savaşı esnasında Türk basını Nazi yanlısı Turkische Post, Cumhuriyet,Tasvir-i Efkar ile Amerikan-Rus yanlısı Vatan, Tanin, Akşam, Tan cepheleşmesi içindeydi.
- Türk basınında telefotoyu ilk kullanan gazete Sedat Simavi’nin çıkardığı Hürriyet oldu. Gazete, 1948’de Londra Olimpiyatı’nda güreşçilerimizin başarılarını telefotoyla alınan fotoğraflarla yansıttı.
- İttihat ve Terakki zamanında mesleğe başlayan Hüseyin Cahit Yalçın hem CHP, hem de Demokrat Parti devirlerinde hapse giren bir gazeteciydi. Son kez hapse girdiğinde 80 yaşını geçmişti.
- Hürriyet gazetesinin sahiplerinden Erol Simavi, ilk renkli ofset baskılı gazete olan Son’u 1966’da yayınladı. İstanbul dışında baskı yapan ilk gazete Malik Yolaç’ın çıkardığı Akşam oldu.
- Gazetecilerin sendika, toplu sözleşme ve grev hakkına kavuşmalarını sağlayan 212 sayılı kanun 1961’de çıktı. Günaydın ve Sabah gazeteleri müessese bünyesine sendika sokmazlarken; Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Cumhuriyet sendika ve toplu sözleşme düzenine uydular. 1992’den sonra Türk basınında “sendikanın tasfiyesi” süreci yaşandı.
- Promosyon çılgınlığında gazetelerin verdikleri hediyeler sınırsızdı. Verilenler arasında eşyası, televizyon, otomobil, motosiklet, kotra, uçak, apartman dairesi, içi malla doldurulmuş market, villa bulunuyordu.
-1936-1964 yılları arasında radyo yayıncılığının nasıl yapıldığı konusunda elde resmi hiçbir belge bulunmuyor. Çünkü o yıllarda radyo yayıncılığını üstlenen PTT ve Basın-Yayın Genel Müdürlüğü, radyoyla ilgili tüm belgeleri hamur yapılmak üzere SEKA’ya gönderdi.
-1934 yılında radyolardan Türk müziği eserlerinin yayınlanması yasaklandı. Ancak halk Mısır Radyosu’nu dinlemeye başlayınca bu yasağın ömrü 1.5 yıl sürdü.
-Başbakan Adnan Menderes, kendisiyle ilgili haberlerin radyoda Can Okan tarafından okunmasını emretmişti. Bir akşam Menderes önemli bir açıklama yaptı. Ne var ki Can Okan radyoda yoktu. Seferber olan görevliler Okan’ı bir sinemada film seyrederken bulup alelacele radyoya getirdi.
-Türkiye’de ilk televizyon yayınını İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) 1952 yılında gerçekleştirdi. Bu ilk yayını İstanbul’da evlerinde televizyon alıcısı bulunan 30 aile izledi. İTÜ TV’nin yayınları 1970 yılına kadar sürdü. Yayınların sona ermesinde bir grup öğrencinin “Televizyon Kapitalizmin oyuncağıdır” diyerek televizyon binasını basması etkili oldu.
-27 Mayıs darbesinden birkaç gün sonra Türkiye ile İrlanda arasındaki milli futbol maçını radyodan Halit Kıvanç naklen anlattı. Bu sırada Kıvanç’ın üzerine 5 silah çevriliydi. Komutanlar, Kıvanç’ın halka “Darbeye karşı direnin” çağrısı yapmasından korkmuşlardı.
-1961 yılında Hükümetin talebi üzerine Ankara Radyosu’nda “Vatandaş dikkat, su uyur Komünizm uyumaz”, “Komünist, Türk ve Müslüman kıyafetine bürünerek arana girer”, “Komünizm tatlı dille arkadan sokan bir yılandır” şeklindeki spotlar yayınlandı.
-12 Eylül darbe bildirisinin TRT’de spiker Mesut Mertcan’ın okuması kararlaştırıldı. Ancak Mertcan alkollüydü. Hemen tuvalete götürüldü, başı soğuk suyla yıkandı. Biraz kendine gelen Mertcan sonunda bildiriyi okudu.
Kitabın yazarlarından Nuri Kayış, “Özellikle iletişim fakültelerinde okuyan öğrencilerin kitaptan çok yararlanacaklarını düşünüyorum. Kitap bugünkü Türk medyasının eleştirel bir değerlendirmesini yapması açısından da ilgi çekici olabilir” dedi. Serhat Hürkan da, “Gazeteler, dergiler, ajanslar dekorunda cereyan edegelen aslında Türkiye tarihindeki iktidar mücadelelerinin yansımasıdır. Kitapta anlatılanlar, bu çerçeve içinde canlanıp ete kemiğe bürünüyorlar.”