Çalışma ve sözleşme hürriyeti ile yerleşme ve seyahat hürriyeti temel insan hakları kapsamında Anayasaların vazgeçilmez temel ilkeleri arasında yer almaktadır. Mecburi hizmet ve çalışma yükümlülüğü kavramlarının tartışılmasında söz konusu ilkelerin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Zorunlu çalışma ve mecburi hizmet, savaştan yeni çıkmış genç Cumhuriyetin ilk yıllarında nitelikli ve hatta niteliksiz insan gücüne duyulan ihtiyacın yansıması olarak ülkemize uygulanmaya başlanmış ve halen de güncelliğini ve uygulanabilirliğini koruyan kavramlardır. Cumhuriyetin ilanından sonra bir yandan köprü, karayolu, demiryolu gibi bayındırlık eserlerinin inşasında vatandaşlar bedenen çalışma yükümlülüğüne tabi tutulurken bir yandan da eğitim öğretim alanında Köy Enstitüleri ve sağlık alanında sağlık memurları ve ebelere getirilen belli bir süre hizmet etme yükümlülüğü ile ülkenin yaşatılmasında insan gücüne duyulan ihtiyaç giderilmeye çalışılmıştır.
Anayasa mahkemesi kararında; Devlet hizmeti yükümlülüğünün getirilmesinin gerekçeleri gözetildiğinde Anayasa nın 18. maddesinde yer alan ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma sayılmaz hükmü gereğince bu yükümlülüğün yerine getirilmesinin zorla çalıştırma olarak nitelenemeyeceği hususuna vurgu yapılmaktadır.
Geçen zaman içerisinde ülkemizin coğrafi bölgeleri arasında gelişmişlik düzeyinin dengelenememesi ve nitelikli insan gücüne duyulan ihtiyacın giderek artması ile birlikte mecburi hizmet ve çalışma yükümlülüğü bu gün de hukuk sistemimizde belli kurallara bağlanmış ve güncelliliğini koruyan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çalışmada ülkemizde uygulanmakta olan mecburi hizmet ve eğitim öğretimden kaynaklanan tazminat alacakları konusu içtihat yoğunluklu olarak incelenmeye çalışılmıştır.