Psikoterapist, sadece hastasının şahsi biyografisini değil, gelenek ve dünya görüşünün nüfuzlarının işe karışıp çok zaman belirleyici rol oynadığı, hastanın uzak yakın zihin çevresini de öğrenmelidir. Bütün bir insanı ciddiyetle anlamaya çalışan hiçbir psikoterapist, rüya dilinin sembolleriyle hesaplaşmaktan geri duramayacaktır. (…)Bunu anlamak hekime, hastasını, kendini sırf şahsiyetçi bir şekilde anlamanın boğucu darlığından çıkarıp onu, şimdiye dek sosyal, ahlaki ve zihnî gelişiminin ufuklarının genişlemesi ümidini kapatan benmerkezci tutulmuşluğundan kurtarmasına imkân sağlar.
Okuyucu bu ciltteki makalelerde sadece pratikteki görüşümün temelleri ve prensiplerine dair ipuçları değil, aşağı yukarı tamamlanmış hemen her analizin “crux”u veya en azından “the crucial experience”i anlamına gelebilecek, FREUD’un dahi merkezî olarak gördüğü, aktarım problemi denen o fenomeni tarihî açıdan anlamanın bir örneğini de bulacaktır.