Bertrand Russell, "Batı Felsefesi Tarihi"n de, "Arap felsefesi orijinal bir düşünce olarak önemli değildir" iddiasında bulunur. Ona göre, "İbn Sina ve İbn Rüşd gibi kişiler, esasında yorumcudurlar". "Kuramsal sorunlardaki bağımsızlık düşüncede hiçbir yetenek gösteremedi"ğini düşündüğü "İslam uygarlığı"nın Russell için "küçültülmemesi gereken önemi, bir aktarıcı olmasındadır."
Russell'ın bu teziyle yalnız olmadığı, aksine yaygın bir kanıyı dile getirdiğini kabul etmek gerekir. İslam felsefesini; Yunan felsefesini aktarma ve yorumlamaya indirgeyen ve aslında İslam felsefesi diye tanımlanabilecek bir şeyin olmadığını ileri süren bu sav, yüzeyde gözlemlediğinin gerisindeki sosyal-ideolojik neden ve dinamikleri göz ardı etmektedir. Oysa bizzat bu nedenler, İslam filozoflarını daha derin felsefi çalışma, tartışma ve hatta kamplaşmalara sürüklemiştir. Örneğin, İslami fetihler geliştikçe, yani İslam kentsel yaşam ve ilişkilerle yüz yüze geldikçe, Kuran'ı ve peygamberin sözlerini yorumlamaya dair yöntemsel sorunlar artmıştır. Bu ise, ister istemez ontolojik ve metafiziksel sorunları gündeme getirmiştir. Yunan felsefesine yönelme, bizzat İslam a münhasır felsefi sorular ve sorunlardan doğmuştur.
İbn Sina'nın 1000. doğum yıldönümü dolayısıyla Demokratik Almanya Cumhuriyeti'n de yayımlanan bu kitap, Russell'ın sözleriyle örneklediğimiz yaygın kanaatin aksine, İslam felsefesinde akıl ve usa alan açmaya çalışan o değerli rasyonalist damarı, karşıtlarıyla birlikte yakından irdelemeye davet eden bir yaklaşımın ürünüdür.
(Tanıtım Bülteninden)