Bu harp türünün Türk tarihindeki ilk somut örnekleri Avrupa ve Amerika'daki uygulamalara nazaran oldukça erken bir tarih olarak kabul edilebilecek olan M.Ö. VI. yüzyılda görülmüştür. Osmanlı Devleti döneminde ise gayrinizami harbin en bilindik temsilcileri hafif süvari kuvveti hüviyetindeki "Akıncılar" ile istihbarat teşkilatı ve özel kuvvetleri aynı çatı altında toplayan kompakt bir yapı ve erken dönem bir gayrinizami harp örgütü olarak tanımlanabilecek olan "Teşkilât-ı Mahsusa"dır. Millî Mücadele döneminde ise "Kuva-yı Milliye", İtilaf Devletleri konvansiyonel birliklerine karşı gerilla harbi, yıkıcı faaliyetlerde bulunan azınlıklar ile ayrılıkçı gruplara karşı kontrgerilla harbi vermiş ve gerek gerilla gerek kontrgerilla harbi hükûmet çapında yürütülen psikolojik harp faaliyetleriyle desteklenmiştir.
Kadim Türk tarihi gayrinizami harp açısından bu derece zengin bir altyapıya sahip olmasına rağmen Türk gayrinizami harp geleneğinin tüm boyutlarıyla günyüzüne çıkarılamadığı, yüzlerce yıllık tecrübenin doktrinize edilemediği ve bu alanda yeterince akademik çalışma yapılmadığı, yorumdan öte tespittir. Literatürdeki bu büyük boşluğun, gayrinizami harbe duyulan ilginin arttığı bir dönemde birbiri ardınca yayımlanan ve gerçekte var olan ile var olması istenilenin birbirine karıştırıldığı tevatür cinsinden, tekdüze eserlerle doldurulması mümkün değildir.
Çıkış noktası bu paradoks olan kitap; Geç Osmanlı ve Millî Mücadele dönemlerine ait Türk ve İngiliz arşiv belgelerinin incelenmesi, gayrinizami harbin sahadaki uygulayıcıları ve bu alanda akademik anlamda çalışan kişilerle yapılan mülakatlar, ulusal/uluslararası arenada modern gayrinizami harp teorisinin oluşumuna katkıda bulunmuş kişilerin öğretileri ve İngiliz-Amerikan ordu talimnamelerinin bir arada değerlendirilip yorumlanmasıyla oluşturulan ve "Türkiye'de gayrinizami harp alanında hazırlanan ilk doktora tezi" olma özelliği taşıyan akademik bir çalışmanın gözden geçirilmiş hâlidir.
(Tanıtım Bülteninden)