Totaliter rejimlerin aktif ve tam bir bağlılık istediğini öne süren modern liberal demokrat rejimlerin en büyük iddiası bireyselleşmeyi sağlamaktır. Bunu sağlamanın en önemli basamaklarından birisinin, özel hayata tanınan geniş ve müdahalesiz alan olacağına dair bir şüphe bulunmamaktadır. Gelişen teknoloji ve değişen dünya düzeni karşısında, bu iddiasını sürdüren liberal demokrasiler için "özel hayatın özgürce yaşanması" ve "özel hayatın gizliliği" adeta bir sınav niteliği taşımaktadır. Bireylerin gerçekten özgür olduğunu varsayabilmek için, bizzat kendisinin özgür olduğunu hissetmesi ve özgür iradesi ile davranışlarını yönlendirmesi gerekmektedir. İşte "özel hayatın gizliliği" tüm kavramsal tartışmaların ötesinde bireylere davranışlarını bağımsız bir şekilde yönlendirebilme imkanı tanımaktadır. Özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişilerin diğer hak ve özgürlüklerine, kendilerine uygulanan tedbir veya yaptırımların zorunlu sonucu olan haller dışında dokunulamaması, aslında insanlığın yüzyıllar boyunca kazandığı insan hakları birikiminin bir sonucudur. Bu birikimin sonucu olarak hukukun, cezaevinde tutulan kişileri, koruma altına alması ve herkese asgari bir özgürlük alanı tanıması söz konusu olmuştur. Kişilerin, kapalı bir alanda tutulduğu ve hareketlerinin kısıtlandığı kurumlarda, bu özgürlük alanı daha da hayati hale gelmektedir.
İşte bu çalışma, ceza ve tutukevlerinde tutulan kişiler için daha önemli hale gelen bu hakkın, asgari sınırlarını ortaya koymak ve geliştirilmesi gereken alanlara yönelik öneriler sunmak çabası ile hazırlanmıştır.