Uluslararası mülteci hukukunun oluşum sürecinin kronolojik olarak birbirini takip eden siyasal gelişmeler ışığında irdelenmesiyle başlayacak bu çalışmada, hangi etkenlerin bir insan hakkı olan sığınma hakkının korunmasını sağlayacak hukuki metinleri oluşturduğunu ortaya koymak amaçlanmıştır.
Çalışmada ikinci olarak Türk mülteci hukukunun gelişim süreci de yine aynı yöntemle ele alınmıştır. Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1951 Cenevre Sözleşmesi'nin sadece Avrupa'dan gelen kişilere koruma sağlayacak şekilde coğrafi sınırlama ile imzalanmasıyla temeli atılan Türk mülteci hukuku, bu Sözleşme yanında çeşitli yönetmelik ve genelgelerden oluşan çerçevesiyle kendine has mülteci hukuku uygulamalarıyla varlığını sürdürmüştür. Türkiye'nin kanun düzeyinde bir mülteci hukuku düzenlemesi oluşturması ise, çok yakın bir tarihte, 2013 yılında çıkarılan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ile gerçekleşmiştir.
Türkiye'nin kendine has mülteci hukuku uygulamalarının her birinin mülteci hukukunu, başka bir deyişle de Türk iltica politikasını oluşturmakta bir deneyim olarak yorumlandığı çalışmaya, bu uygulamalarının son örneği olan ve son yıllarda mülteci denildiğinde ilk akla gelen kişi grubu olan Suriyelilere uygulanan geçici koruma prosedürü de dahil edilmiştir.
İnsan haklarının uluslararası düzeyde korunması fikrine paralel olarak insan hakları arasında sayılmaya başlayan, uluslararası belgelerde de herkes ifadesiyle yer alan sosyal haklardan en yaşamsal görülen barınma, sağlık, çalışma ve eğitim haklarının, mültecilere hangi düzeyde sağlandığının bir devletin uluslararası korumaya bahşettiği önem düzeyini göstermeye muktedir bir anahtar olduğu düşüncesiyle; Türkiye'de mültecilerin sosyal hakları da uygulama ve mevzuat anlamında çalışmaya eklemlendirilmiştir.
Böylece Türkiye'nin kendisine sığınan kişilere ilişkin bakış açısını somut şekilde göstermek, Türkiye'nin iltica politikası hakkında gerçek bir bakış açısı elde etmek hedeflenmiştir. Türkiye ülkesi topraklarında bulunan mülteci popülasyonu içinde sayıları resmi rakamlara göre 1,5 milyonu aşan ve sivil kurumlara göre ise 4 milyonu aştıkları söylenen Suriyeliler kendilerine uygulanan geçici koruma prosedürünün yorumlanabilmesi açısından çalışmaya kendilerine sunulan sosyal haklar açısından da ayrıca dahil edilmişlerdir.