Osmanlı Devleti'nin kurulmasından kısa bir süre sonra doğmuş olan Divan-ı Hümayun, XV. yüzyıl ortalarından XVII. yüzyılın ilk yarısına kadar Osmanlı Devleti'nin yönetimine damgasını vurmuş, yüzyılın sonlarına doğruysa önemini yitirmeye başlayarak bir sembol haline gelmiştir. Osmanlılar'dan önceki ve Osmanlılar'ın çağdaşı İslam devletlerinin var olan benzeri kurumlardan farklı olan Divan-ı Hümayunda, siyasal, yargısal, yönetsel tüm işlerin görülebilir olması, Osmanlı Devleti'nin merkezci karakterinin kesinliği ve devlet adamlarının pratik çalışma, çabuk ve doğru karara varma duygularının gelişmişliğini göstermektedir.
Padişahın divanı, üstün yetkileri ve çalışma biçimiyle devletin en saygın organı durumuna gelmiş, Divan'da çalışmak, bir şeref simgesi olmuştur. Divan-ı Hümayun, padişahın divanı olsa da burada çalışanların padişahın değil, Divan'ın hizmetinde oldukları görüşü yerleşmiş, kadılar bile burada yargılanabilmiştir. Fakat padişahın kişiliği zayıfladıkça, vezir-i âzamlar güçlerini artırmışlar ve Divan-ı Hümayun etkinliğini yitirmiştir. Ayrıca yargısal kararların infazı sırasında acele verilen hükümler, kimi zaman adalet duygusuna aykırı olmuş ve büyük haksızlıklar doğurmuştur. Gücü nispetinde sağduyudan yoksun vezir-i âzamlar ise Divan'da büyük otorite kurarak, devlet düzenini bozucu kararlara varmış ve kimi zaman bu kararlarıyla ayaklanmalara yol açmışlardır.
(Tanıtım Bülteninden)