Değerli Okurlar,
CHD'nin yeni bir sayısında daha sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşıyoruz. Bu sayımızda da birbirinden kıymetli bilimsel çalışmaları tartışmaya açıyoruz. Bu bağlamda bilimsel çalışmaları için CHD'yi bir tartışma zemini kabul eden tüm yazarlarımıza, katkılarından dolayı çok teşekkür ediyoruz. Aynı şekilde bu bilimsel çalışmaları titizlikle inceleyen ve daha da yetkin hale gelmeleri için yönlendirmelerde bulunan hakem hocalarımıza teşekkürü bir borç biliyoruz.
Bir önceki sayımızın sunuş yazısında infaz hukukunun ihmal edilişine eleştirel birbakış getirmeye çalışmıştık. Bu sayımız için de yine ihmal edilen başka bir alana dikkat çekmek istiyoruz, o da ceza hukuku tarihidir. Rudolf von Jhering'e göre; ceza hukuku, hukukun çehresidir ve bu çehre bir halkın karakterini, yani duygularını ve düşüncelerini, eğilimlerini ve tutkularını, törel değerlerini ve zayıflıklarını/yetersizliklerini, kısacası o halkın ruhunu yansıtır. Bu yönüyle ceza hukuku halkın ta kendisidir ve halkların ceza hukuku tarihi, insanlık psikolojisinin bir parçasıdır. Bu bütüncül bakış, bir özgürlük problemi olarak ceza hukukunun tarihini insanlık tarihi ile ilişkisi bağlamında ele almak bakımından ufuk açıcı bir perspektifi önümüze sermektedir. Çünkü ceza hukuku tarihi hiçbir zaman tek başına değerlendirilemez. Zira ceza hukuku tarihi bir yönüyle felsefe tarihi, bir yönüyle siyasi tarih ve hatta bir yönüyle dinler tarihidir. Tam tersi bir bakış açısıyla ifade etmek gerekirse, bu tarih alanları da bir yönüyle ceza hukuku tarihidir. Dolayısıyla ceza hukuku tarihini sadece pozitif ceza hukuku kurumlarının tarihi olarak görmemek gerekir ancak ne yazık ki bugün ceza hukuku tarihini küçümseyici veya görmezden gelici yaklaşımların temelinde de bu yanılgı yer almaktadır. Belki de söz konusu yanılgıdan uzaklaşmak için öncelikle şu gerçeği hatırlamak gerekir: Bugünün ceza hukuku kurum ve kavramları geçmişi bir kenarda bırakan ya da onu tüketen değil aksine kendi geçmişlerini kapsayarak aşan bir anlam içeriğine sahiptirler. Bu bakımdan bugün ceza hukukunun güncel kurum ve kavramlarını tarihsel bir gelişim sürecinin "bugünkü sonuçları" olarak görmek zorundayız. Bunu başarabildiğimiz oranda ceza hukukunda tutarlı bir gelişim sağlanabilir. Bu nedenle ceza hukuku tarihini, ders kitaplarının başlangıcına "bir an önce geçilmesi gereken yerler" olarak hapsetmeden ceza hukukunu besleyen bir ana damar olarak içselleştirmenin yol ve imkanlarını bulmalıyız.
Bir sonraki sayımızda yeniden buluşabilmek dileğiyle iyi okumalar dileriz.