Hz. Peygamber (as) nübüvvetin kesintiye uğradığı, vahyin gelmediği, akılların dalalette olduğu, ahlakın fesada uğradığı, insani değerlerin yozlaştığı ve cehaletin insanların hayatına tahakküm ettiği bir dönemde geldi. Çünkü Allah'ın akıl nimeti ile şereflendirdiği ve yeryüzünde hilafet ve liderlik makamına layık gördüğü insan, her işinde yanlış yapıyordu; dünya hayatındaki rolünü, vazifesini, nereden geldiğini ve nereye gideceğini, dünya ile ahiret arasındaki bu yolculukta nasıl tasarrufta bulunacağını da bilmiyordu. Şehvete teslim olma ve iç güdü ile hareket etmek yönüyle insanların durumu hayvanların durumu gibiydi. İnsan dünyada yapıcı olması gerekirken yıkıcı; emniyetin kaynağı olması gerekirken korkunun kaynağı olmuştu. Öyle olunca da hayatın terazisi tepetaklak olmuş ve insan değerini yitirmişti. Bu dönemde, büyük imparatorlukların ve medeniyetlerin durumu küçük toplumlardan daha iyi değildi. Büyük imparatorluklar, sosyal hayatı oluşturan tüm insan tabakaları için büyük zulümlerin ve aşırı korkuların kaynağı idi.
(Tanıtım Bülteninden)