Kent suçluluğu soyut bir sosyal çözülmeden kaynaklanmaktan daha fazla olarak, çalışan, mülksüz, mülksüzleşmiş ve yeni kentleşmiş kitlelerin hem yaşam olanaklarını, hem de büyük toplum ölçeğindeki sosyal dayanışma ağlarını birlikte yitirdikleri koşullarda gerçekleşmektedir. Belli alt sınıfların “tehlikeli sınıflar” olarak peşin bir şekilde damgalanması yerine, konunun toplumsal yaşam koşulları ve kültür dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu arada, neo–liberal politikaların tekrar hız kazandırdığı yoksullaşma önemli bir faktördür. Ayrıca, büyük toplum içinde yaşanan marjinalleşme ve marjinalleştirme, hem mala karşı suçların özel bir sebebini oluşturmakta, hem de bu suçları işleyenlerin ayrı bir karşı kültür oluşturduğu sosyal ortamları yaratmaktadır. Çöküntü bölgeleri bu anlamda hem suçluluğun kronikleştiği kent mekanlarını, hem de radikalleşmiş bir suç kültürünü göstermektedir.