Değerli Okurlar,
CHD'nin yeni bir sayısında daha sizlerle birlikte olmanın mutluluğu ve heyecanını yaşıyoruz. Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da birbirinden değerli ve yetkin bilimsel çalışmaları sizlerle buluşturuyoruz. Bu bağlamda ciddi bir emeğin sonucu olarak ortaya çıkan bilimsel çalışmalarını CHD vasıtasıyla bilim dünyasında tartışmaya açmayı tercih eden değerli yazarlarımıza içtenlikle teşekkür ederiz. Aynı şekilde CHD'nin yıllardır muhafaza ettiği nitelikli bilimsel yayıncılık çizgisinin en büyük güvencesi olan değerli hakemlerimize gösterdikleri titizlik ve hassasiyet için de ayrıca ve özellikle şükranlarımızı iletmek istiyoruz.
Bu sayımızın sunuş yazısında 2022 yılını bizlere acıyla hatırlatacak olan ve gün geçtikçe derin bir insanlık dramına dönüşen Rusya - Ukrayna savaşının hatırlattığı bir gerçeğe dikkat çekmek istiyoruz. İnsanlık tarihi boyunca ağır bedellerin ödendiği, açılan yaraların yüzyıllar boyunca kapanmadığı ve toplumsal belleğimizde travmatik etkiler yaratan savaşların tümüne; kaynağı, tarafı ve amacı ne olursa olsun ilkesel bir duruşla karşı koymak gerekmektedir. Fakat bu karşı koyuş ne yazık ki bir temenni olmanın ötesine geçememektedir. Bunun temel sebebi de uluslararası hukuk mekanizmalarının ve yargı mercilerinin etkin bir biçimde işletilememesi, savaş çığlıklarını dindirecek bir caydırıcılık seviyesine ulaşılamamasıdır. Şüphesiz ki uluslararası hukuku uluslararası politikadan uzak düşünmek mümkün değildir. Öyle ki çoğu zaman uluslararası hukuk mekanizmalarının önün tıkayan, adeta onları işlevsizleştiren de bu yakın ilişkidir. Söz konusu gerçeklik karşısında da uluslararası hukuktan etkin bir çözüm beklemek hayalcilikten öteye gitmemektedir. Günümüzde sıkça tartışılan savaş suçlarının işlendiğine dair iddiaların uluslararası ceza hukuku çerçevesinde değerlendirilip bir sonuca bağlanması bu hantal yapı içerisinde uzun yıllar alacaktır ve hatta bir sonuca bağlanıp bağlanmayacağı dahi şüphelidir. Geçmişte işlendiği iddia edilen savaş suçlarına ilişkin simgeleşen uluslararası ceza yargılamalarına bakıldığında bu endişe çok da yersiz sayılmaz. O halde devam etmekte olan savaş halinin bir an önce sonlandırılmasına ve yaşanan insanlık dramının hafifletilmesine öncelik vermekle birlikte değiştiği kabul edilen uluslararası güvenlik mimarisine uluslararası ceza hukukunu da dâhil etmek gerekmektedir. Daha etkin, daha kararlı, daha bağımsız, daha hızlı, daha müdahaleci bir uluslararası ceza hukukunun inşası bugün yaşanan pişmanlıklardan yarını korumanın olanağını sunabilir. Burada bizlere de büyük sorumluluk düşmektedir. Uluslararası ceza hukukunu daha çok tartışıp, karanlık noktalarını aydınlatmalı ve üretilecek çözüm önerilerini uluslararası toplumun dikkatine sunmalıdır. CHD olarak ilerleyen sayılarımızda uluslararası ceza hukukuna dair kıymetli tartışmaları okuyucularımızla paylaşmaktan büyük memnuniyet duyarız.
Daha yaşanabilir, insan haklarının öncelendiği ve hukukun yol göstericiliğinde umudumuzu canlı tuttuğumuz bir dünyada yeni sayılarımızda buluşmak dileğiyle...
Prof. Dr. Veli Özer ÖZBEK
Arş. Gör. İlker TEPE