Kitap, öncelikle ve esasen İstanbullu olan Rumların algı ve duygu dünyasına bir pencere açıyor. İstanbul’un, İstanbullu olmanın Rum-Ortodoks kimliğinin inşasındaki yerini, bu kimliğin mekânda, mitlerde, ritüellerde ve bellekteki yeniden üretimini anlatıyor, anlattırıyor.
Tabii, başta 6/7 Eylül vahşeti, sürgünlerle, milliyetçiliğin tacizleriyle, bu kimliğin aşınmasının da hikâyesi bu. İstanbul’un ve İstanbullu kimliğinin değişiminin de izlerini sürebileceğimiz bir hikâye. Yazar, kimliğin ve hikâyenin nostalji kapanına kısılmasına da razı olmadan, canlı ve analitik bir bakışın örneğini veriyor.