Tantanalı törenlerle tanıştırıldık kendisiyle.
Efsunlu kelimelerle. süslü cümlelerle ve de altın tepside sunuldu bize.
AB yarım asır sonra Aralık 2004'te ülkemize *tam üyelik için müzakere tarihini" lütfettiğinde hani hani... Başkent Ankara da "AB Şöleni'' düzenlemişti de, gündüz vakti havai fişek atılmıştı ya hatırladınız değil mı? İşte gündüz vakti o havai fişekleri attıran o coşkuyla o çılgın sevinçle karşıladık kendilerini. Hazretlerinin sayesinde vatan toprağını küffardan kurtardığımız gibi memleketin kadınını da memleketin erkeğinden kurtaracaktık ne de olsa. Kadın artık şiddet görmeyecekti !
Kadınların yetiştirdiği erkeklerden kadınları kurtaracaktık (I) gibi 'kutsal'' bir görevin üstesinden gelinmiş zafer kazanılmıştı. ''Kadının bayramı'' ilan edilmişti vatana buyur ettiğimiz. Allığı sürülmüş pudrası iyice yedirilmiş envai türden boya sürüp sürüştürülmüş aksesuar namına ne var ne yok takıp takıştırılmıştı. Gizlenmesi gereken görülmemesi duyulmaması lazım gelen en küçük ayrıntı bile saklanmıştı. Makyaj da görüntü de tamamdı... Artık kadına bayramdı ''Kadına Şiddetin Önlenmesi'' ifadesi bile her şeyin üstünü örtmeye yetiyordu. Bu kez kadının kendisi bir projeye makyaj malzemesi yapılmıştı.
Her makyaj gibi. İstanbul Sözleşmesi makyajı da akacaktı, her gerçek gibi İstanbul Sözleşmesi "gerçekleri" de ortaya çıkacaktı elbet 9 yıl içerisinde ne kadar yalan varsa göç etti şimdi geriye gerçekler kaldı. Makyaj aklı o ''çirkin cadı'' çıktı ortaya. ''Kadına şiddetin önlenmesi" makyajının altından yıkılan dağılan parçalanan ailelerin hikayeleri karaya vurdu.
İstanbul sözleşmesi ne İstanbul'un ne Türkiye'nindi İstanbul Sözleşmesi ne kadının zaferi ne de kadının bayramıydı. İstanbul Sözleşmesi. küresel düzlemde aileyi hedef alan planın Truva atıydı. ''Kadın" kadına özgürlük adına bir kez daha istismar ediliyordu.
(Önsözden)