CHD’nin 2013 yılını uğurlayan son sayısında yine siz değerli okurlarımızla birlikte olmaktan mutluluk duyuyoruz. Daha önceki sayılarımızda olduğu gibi, bu sayımızda da birbirinden değerli çalışmalara yer vererek, üstlenmiş olduğumuz misyonu kararlı bir şekilde sürdürmeye tüm hızımızla devam ediyoruz. Bu vesileyle, dergimize bilimsel çalışmalarıyla katkıda bulunan yazarlara ve hakemlik görevini üstlenerek desteklerini eksik etmeyen meslektaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Adaletin önemimin git gide arttığı şu günlerde, “uyuyan adalet” esprisine konu istenmeyen görüntülerin ortaya çıkması, gerçekten bir mizah örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer taraftan bu görüntülerin, polis şiddetine maruz kalan bir gencin yaşam hakkının elinden alındığı ve yetkili makamların sorumluların ortaya çıkarılması konusundaki isteksizliklerini kamuoyuna yansıtmaktan çekinmediği bir olayla ilişkili olarak, kamuoyunun yakından takip ettiği yargılamadan sadır olması da ayrı bir tesadüf. Bu tesadüfü ortaya çıkaran görüntüler gerçekten hukuku ve adaleti referans noktası alan herkesi tedirgin etmiştir. Önemle vurgulamak isteriz ki, adaletin yerine getirilmesini arzu eden bizleri tedirgin eden şey, duruşma sırasında yasak olmasına rağmen görüntü kaydedilmesi değil, görüntünün resmettiği gerçekliktir. Şüphe yok ki, kamuoyunu ilgilendiren ve hassasiyetle yaklaşılması gereken davalarda, adi makamların tutum ve davranışları toplumun adalet duygusu üzerinde önemli bir etki yaratmaktadır. Toplumdaki adalet duygunun sarsılması ise, bireylerin bir arada yaşama ideallerinden giderek uzaklaşmasını sonucunu doğuracaktır. Hâkim ve savcılarımızın bu noktada üzerinde düşen görevleri yerine getirirken hassasiyet göstermeleri önem arz etmektedir.
Kabul ettiğimiz üzere, mahkeme heyeti ve iddia makamının bir yargılama esnasında fotoğrafının çekilmesi hukuka aykırı bir davranıştır. Nitekim, Ceza Muhakemesi Kanunumuz duruşma esnasında ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılmasını yasaklamıştır (m. 183). Ancak tartışmaya salt bu açıdan yaklaşılması, hukuka aykırı bir davranışın resmettiği gerçekliğin görmezden gelinmesi amacına hizmet etmekten başka bir şeye yaramayacaktır. Hele ki, savunmanın itibarsızlaştırıldığının şiddetle dillendirildiği bir süreçte, böylesi gerçekliklerin gün yüzüne çıkması, artık kendimizi gözden geçirme vaktinin gelip çattığının habercisi olarak değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, yalnızca uyuyan adaletin fotoğrafını çekenden değil, aynı zamanda bizzat uyuyan adaletin kendisinden de hesap sorulmalı ki, böylesi kayıtsızlıkların “normal düzeyde” karşılanılmasının önüne geçilebilsin. Kayıtsızlığa kurban giden ihmallerin, “vurdumduymazlık” ve “ben bilirim” duygusuyla beslenen şahsi uygulamaları egemen kılabileceği gerçeği göz ardı edilecek cinsten değildir.
Her şeye rağmen, acısıyla tatlısıyla 2013’ü geride bıraktığımız bu günlerde, gelecek 2014 için toplumun huzur içinde yaşama inancını muhafaza ettiği; kalıcı toplumsal huzurun kilit noktaları olan demokrasi ve insan hakları adına, geçmiş yahut içinde bulunduğumuz süreci tartışan, sorgulayan ve eleştiren kimselerin “sizin-bizim” ve “şu kesim-bu kesim” gibi ifadelerle pasifize edilmediği; mevzu bahis “saygı” olduğunda büyük-küçük ayrımı gözetmeksizin ön plana çıkardığı birey olma vurgusuyla çevresindekilere özgüven aşılayabilen, her daim eleştiriye açık, doğruya ulaşma yolunda önyargılarını kenara bırakabilen, dinlemeyi ve okumayı amaç haline getirmiş bir toplum olma idealinin yeşertilmeye çalışıldığı bir yıl olmasını diliyoruz. Bir sonraki sayımızda tekrar buluşmak üzere...(Önsöz’den)