Bugün tıp ve biyoteknoloji alanındaki gelişmelere baktığımızda insan yaşamının uzatılması, yaşlanmanın yavaşlatılması, yeni teknikler sayesinde hastalıkların önceden bilinmesi ve tedavi edilmesi mümkün hale gelmiş, ilaç ve tedavi seçenekleri çoğalmış, sigorta sistemlerini çeşitlenmiştir. Ancak bu çeşitlilik bunların sunumu ve kullanılması açısından sorunlar yaratmakta, gittikçe büyüyen sektör ve gelişmelerin yarattığı karmaşıklık karşısında kendini daha aciz ve güçsüz hisseden hastalar için haklarının korunması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
Bu bağlamda ortaya çıkan hasta haklarının ana çatısını da "hastanın kendi geleceğini belirleme" hakkı oluşturmaktadır. Bu hak; tedavi, teşhis ve riskler hakkında bilgilendirilen hastanın kendi tedavisini yönlendirme ve bu konuda karar verici pozisyonda olmasını sağlar. Buna göre, tedavinin kabulü, alternatif tedaviler arasından yapılacak seçim veya tedavinin tümüyle reddi, hastanın özgür iradesiyle belirlenir. Hasta yaşama dair planları, tasarıları, inançları ve değerleri olan bir kimse olarak, kendi sağlığını ilgilendiren durumlarda ilke olarak karar verme yetkisine sahip kişidir. Hastanın kendi geleceğini belirleme hakkı da, karar verme aşamasında hasta irade ve inisiyatifini esas alan bu anlayışı somutlaştırmaya çalışmaktadır. Bu hak aynı zamanda geleneksel hasta hekim anlayışından kayılarak, hasta özerkliğinin teşvik edildiği modellerin benimsenmesinde de önemli ölçüde etkili olmuştur.
Hasta hakları Bildirgelerinde yer verilmiş olmasının dışında hiçbir düzenlemede açıkça yer almayan sözkonusu hak, çoğu kez bilgilendirilmiş rıza öğretisi veya ötanazi kapsamında düşünülmektedir. Oysa bilgilendirilmiş rıza bu hakkın gerçekleşmesini sağlayan bir güvence, ötanazi ise benimsenen görüşün aksine ölüm hakkının değil, bu hakkın kullanımın sonucu olarak ortaya çıkan bir uygulamadır. Dolayısıyla bu kavram karışıklığının çözülmesi, gerçekte hastanın kendi geleceğini belirleme hakkı var mıdır sorusuna verilecek yanıtta kendini gösterecektir. Çalışmada konu, ağırlıklı olarak insan hakları boyutuyla ele alınmış, bu açıdan Anayasa ve Biyotıp Sözleşmesi düzenlemeleri, kanunlarımızda bulunan çeşitli hükümler hakkın hukuksal temellerini ortaya koymak bakımından yol gösterici olmuştur.