“…Evet, Türkiye’de buhranlı yıllar yaşanmıştır. Toplum mühendisliği yapılmıştır. Ancak, millet zaman içinde demokrasinin imkânlarından istifade ederek hataların tashih edilmesini sağlamıştır. Umumî istikamet iyiye doğrudur. Dünya şartları bugün başka bir şekil arz etmektedir: Türk Dünyasında yeni devletler ortaya çıkmıştır. Geçen yüzyıla nazaran Müslümanların çoğu kendi devletlerini kurmuşlardır. Bununla beraber hâlâ kan ağlayan Müslüman ülkeler vardır. “Medeniyet”in kurucuları ve öğreticileri olduğunu iddia edenler, şeytanın bile aklına gelmeyecek yeni usullerle insanlığı bu yüzyılda da sömürmeye devam ediyorlar…Türkiye ve milletimiz, bazen hataları içinde barındırsa da içte ve dışta son iki yüz yılda yaşadıklarının kazandırdığı kıymetli bir birikime, büyüyen bir ekonomiye, yetişmiş bir insan gücüne sahiptir ve içinde bulunduğu şartlar önüne yeni fırsatlar ve aynı zamanda yeni vazifeler çıkarmaktadır.
O halde, daha 1946’lardan sonra CHP tarafından bile reddedilen yanlışları tartışarak, zaman ve enerji kaybedilmemelidir. Artık yapılan yanlış ve yersiz tartışmalara nokta konulmasının zamanıdır. Türkiye devlet ve millet olarak tamamen “Büyük Geleceğe” gözünü çevirmeli, yeni bir “Medeniyet Tasavvuru”yla ortaya çıkmalı ve bunu insanlığa sunmalıdır. İsteyenler buna “Kızıl Elma’ya yürümek!” de diyebilirler; fakat bunun heyecanını, önce vatanımızda yetmiş beş milyonun hissetmesini sağlamalıyız, sonra da bütün enerjimizi, tarihî ve kültürel coğrafyamızın aynı heyecanla yeni bir oluşuma, adalet ve hakkaniyet temelinde oluşturulacak yeni yapılanmalara ve kardeşliğe yönelmesine sarfetmeliyiz. Dualarımız, yakarışlarımız bunu dilemeli, gönüller bunu istemeli, gayretler ve işti- yaklar aşk ile buna yönelik olmalıdır.”