Günümüzde dünya nüfusunun yarısından çoğu kentlerde yaşamaktadır. Çalışma ilişkileri, eğitim imkanları, deneyimlenen toplumsal sorunlar, sahip olunan destek ağları, kültürel örüntüler ve günlük yaşam pratikleri gibi insanı çevreleyen sosyal gerçeklik olgusu, büyük oranda kent yaşantısı içinde biçimlenmektedir. Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi'nin kent nüfusu projeksiyonları, günümüzde %55 olan kentli nüfusunun, önümüzdeki yıllarda artış göstereceğini ve 2100 yılında dünya nüfusunun %85'inin kentlerde yaşamaya başlayacağını işaret etmektedir. Bu durum kente dair çalışmaların öneminin gün geçtikçe artmasına neden olmaktadır.
Kentlerdeki nüfusun artışı, çeşitlenmesi ve heterojen bir hal alması aynı zamanda sorun ve ihtiyaçların da yeni boyutlar kazanmasını beraberinde getirmektedir. Bu süreçle beraber derinleşen "kent" olgusu, sosyal bilimciler için önemli bir çalışma ve düşünme alanı yaratmıştır. Bu alanın içerdiği kentli hakkı, kent hizmetlerine katılım, kentsel adalet, sosyal içerme, kentlileşme ve kente uyum gibi kavramlar farklı disiplinler için ilgi odağı haline gelmiş; yeni ve çok boyutlu çalışmaların ortaya konmasını gerektirmiştir.