Yeni dış politika, başlangıçta büyük ölçüde, sağlam bir etik ve demokratik vizyondan uzak, fırsatçı ve faydacı bir siyasetin izlerini taşımaktaydı. Sudan, İran ve Suriye örnekleri bunu çok açık bir şekilde gösteriyor. Türkiye yıllarca otokratik Nusayri/Baas rejiminin yaptıklarını görmezden gelerek ticari kaygılarla yaklaştığı Suriye ile ilişkilerini realpolitik bir yaklaşımla geliştirdi. Türkiye'nin gözü Sudan'ın petrolünde, İran'ın gazında ve Suriye'nin pazarında oldu. Ankara'nın, 2010 yılının Aralık ayında Tunus'tan başlayarak bölgeye yayılan isyan ve protesto gösterileri karşısındaki tutumu ticari kaygılar, realpolitik ve ayaklanmalara şüpheyle bakan meşruiyetçi duruşu harmanlayan bir mantığa dayanıyor.
Tunus, Libya, Mısır ve Suriye'de ayaklanmaların sürdüğü aylarda Türkiye'nin bu ülkelerle ilgili tutumlarında ve politikalarında bir takım değişiklikler olduğuna tanık olduk. Uzun süredir rekabet içinde olduğu ve dişe dokunur ticari çıkarı bulunmayan Mısır'da ayaklanmalar başladığında hemen tepki veren hükümet, Tunus'ta aynı olaylar yaşandığında sessiz ve hareketsiz kalarak önce bekleyip görmeyi tercih etti. Libya'ya yönelik meşruiyetçi politikasında ise 180 derece dönüş yaparak merkantilist realpolitik kurallarına göre oynamayı tercih etti. Suriye'de bir ileri bir geri yapan hükümet sonunda Türkiye'yi Baasçı rejimin karşı kampına yerleştirerek duruşunu tamamladı.
Dr. Cengiz Aktar
(Tanıtım Bülteninden)