Gerek Türklerin gerekse Balkan milletlerinin Doğu'dan Batı'ya, Batı'dan Doğu'ya yürüyüşleri esnasında Balkan toprakları önemli yer tutar. Kültürün, dinin, milletlerin geçiş, birleşme ve ayrışma noktası olan yarımada için bu olağan bir durumdur. Burada kim kimdir belli olmadığı gibi, kimin kimden ayrılacağı da belli değildir. Bu gerçeği bir kez de 2019 yazında Budva'da konakladığımız Hotel Oliva'nın sahibi Branco'nun ağzından duymak bizi hiç şaşırtmadı. Konuşurken Branco bize, "Türk kim? Karadağlı kim? Ben Türk, siz Karadağlı" dedi ve ekledi "Biz istesek de istemesek de ortak geçmişimiz bu". Evet, ortak geçmiş onun dediğiydi. Ancak gerçek bu kadar romantik mi? Tabi ki hayır. İnsanları birbirinden ayırmak güç olsa da bu oluyor, en çok da Balkanlar'da oluyor. Barnco'nun dediğinin aksine insanlar egemenlik için, irade için, yiyecek için, din için, düşünce için oradan oraya sürüklenmeye devam ediyor.
7. Uluslararası Balkan Tarihi Araştırmaları Sempozyumu (UBTAS)'nun bu yılki konusu tam da budur. Sayıları milyonları bulan göçmenler geride binlerce hatıra, iz ve acı bırakarak savrulmaya devam ediyor. Göç Balkanlar'da yaşamla o kadar iç içe geçmiştir ki neredeyse ailesinden göç hikâyesi olmayan tek bir kişi dahi yoktur.
2 cilt olarak hazırlanan bu kitapta birbirinden kıymetli alanında uzman akademisyenler tarafından 7. UBTAS'a sunulan bildirilerin tam metinleri yer almaktadır. Bu bildirilerde insanla göçün harman olduğu Balkanlar'da göçün mahiyeti, geçmişi ve insanlar üzerindeki etkisi incelenmiş.
(Tanıtım Bülteninden)