CHD’nin yeni bir sayısında daha sizlerle buluşmanın heyecanı içerisindeyiz. Bu sayımızla 2010 yılını da uğurluyor, 2011 yılına merhaba diyoruz. Gerçekten her yılın son sayısı bizim için başka bir anlam taşımaktadır. Çünkü bu sayıda kendi adımıza o yılın genel bir değerlendirmesini yapıyor, bir sonraki yıl için hazırlıklarımızı şekillendiriyoruz. Ne mutlu ki; 2006’dan bu yana her yılı, okuyucumuza karşı daima hassasiyetle muhafaza ettiğimiz sorumluluklarımızı yerine getirmiş olmanın gönül rahatlıyla tamamladık. Bunu sizlerin dergimize gösterdiğiniz teveccühte görmek mümkün. Çünkü Hukuk Fakültelerinin dahi yılda iki kez çıkarmayı hedefledikleri fakülte dergileri düzenli bir biçimde çıkarılamazken, ceza hukuku alanında ilk ve konsept olarak tek dergi olan CHD yayın hayatına başladığı yıldan bugüne kadar popülist ve taklitçi yaklaşımlara meyletmeden kendi bilimsel çizgisini ve özgün duruşunu da koruyarak aralıksız olarak yılda üç sayıyı okuyucularıyla buluşturdu. Umuyoruz ki bu verimliliğimiz her geçen yıl katlanarak artar. Bu noktada haklı gururunu yaşadığımız verimliliğin esas kaynağı olan değerli yazarlarımıza da teşekkürü borç bildiğimizi ve CHD ailesinin birer üyeleri olarak kendilerini her zaman aramızda görmekten büyük mutluluk duyacağımızı ifade etmek isteriz. Bildiğiniz gibi dergimiz artık beş yılını doldurmuş hakemli bir dergi olarak akademik yükselmelerde referans alınan bir dergi statüsüne geçmiştir. Dolayısıyla CHD’de yayınlanacak çalışmalarınızın daha da “değerli” hale geleceğini bu vesile ile hatırlatmak yerinde olacaktır.
CHD’nin artık bir dergi inisiyatifi olmaktan çıkıp bir akademik çevreye dönüştüğünün önemli bir göstergesi olarak başlattığımız “CEZA HUKUKU DERGİSİ BİLİM ÖDÜLÜ – CEZA KANULARININ BEŞİNCİ YILI” başlıklı makale yarışmamız da ciddi bir talep görmüştür. Tüm katılımcılarımıza teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki ilk sayıda bu yarışmada dereceye giren ve dereceye giremese bile lütfedip yarışmaya katılma iradelerini ortaya koyan değerli katılımcılarımızın çalışmalarını da sizlerle paylaşacağız. 2011 yılında da çeşitlendireceğimiz bilimsel etkinliklerle Türk Ceza Hukuku’nun gelişimine dinamizm katmaya devam edeceğiz.
Yakında veda edeceğimiz 2010 yılına Türkiye ölçeğinde bakıldığında, 2009’da olduğu gibi ceza hukukunun yine en çok tartışma konusu haline getirilen hukuk alanı olma özelliğini koruduğu görülmektedir. Bu anlamda 2010 yılında 2009’da dikkat çektiğimiz sorunların birçoğunda ciddi bir değişmenin yaşanmadığını söylemek mümkündür. Ancak 2010 yılı adına bizim için en üzücü ve endişe verici gelişme; ceza ve ceza muhakemesi hukukunda el atılması gereken çok önemli boşluklar ve çarpıklıkların olduğu aşikârken, ceza hukuku mevzuatımızda yapılan bir takım değişikliklerle siyaseten belli çıkar odaklarına “acil çıkış kapıları” oluşturma girişimlerinde bulunulmasıdır. Bu son derece tehlikeli bir serüvendir. Bir yıldan beri her sayımızda sizleri selamlarken bu tehlikenin altını defalarca çizdik. Bu nedenle tekrar tekrar aynı konulardan bahsetmek istemiyoruz. Ancak ceza hukukunu bu ve benzeri siyasi hırslara alet olarak kullanan veya kullanmaya çalışan çevrelere hocamız Sahir ERMAN’ın şu uyarısını hatırlatmak isteriz:
“Ceza silahına sarılmanın bir bedeli vardır ve bu bedel de ceza hukuku prensiplerinin bu silahtan medet umanlar için de egemen olmasını önceden kabul etmektir; hem ceza müeyyidesinden yararlanmak istemek, hem de bu prensiplere ters düşen hükümlere yer vermek hatadır.”
Aslında ülkemizde hukuk çevrelerinin bu hassasiyeti göstermeye başladıklarını ve bunun da gelecek için umut verici olduğunu da ifade etmemiz gerekir. Öyle ki; Türkiye Cumhuriyetinin önde gelen ve Türk Hukuk dünyasının seyrine önemli katkılarda bulunmuş olan iki önemli Barosunun başkanı olarak iki değerli ceza hukuku akademisyenin seçilmiş olması ( Ankara Barosuna Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU – İstanbul Barosuna Doç. Dr. Ümit KOCASAKAL) bunun en önemli göstergelerinden biridir. Umut ediyoruz ki, birkaç yıldır sürekli tekrarladığımız endişelerimizin giderilmesi adına atılan bu heyecan verici adımlar bir etki yaratır ve ceza hukuku “olması gerektiği” yerde “ olması gerektiği” gibi gelişimini sürdürür.
Son olarak dergimizin bu sayısının “TİCARİ CEZA HUKUKU”na özgülendiğini ifade etmek isteriz. Bilhassa son yıllarda; küreselleşme sürecinin yansıması olarak serbest piyasa ve rekabet koşullarının yaygınlaşması ve sermayenin serbest dolaşımı ile birlikte liberal ekonomik politikaların her geçen gün daha çok söz sahibi olması özellikle ekonomik suçların sınır aşan bir karaktere bürünmesine ve dolayısıyla bu suçlarla mücadeleye yönelik tedbirlerin etkisiz kalmasına sebebiyet vermiştir. Bu nedenle ticari ceza hukuku üzerinde daha çok yoğunlaşmak ve sorunların doğru tespit edilerek amaca uygun çözüm önerileri üretmek noktasında daha çok çaba sarf etmek gerekmektedir. İşte bu gereklilikten hareket ederek CHD olarak bu sorunlu ceza hukuku alanını değişik boyutlarıyla masaya yatırmayı bir sorumluluk kabul ettik. Bu düşüncemize ilgiyle yaklaşarak bilimsel çalışmalarıyla bizlere destek veren tüm yazarlarımıza teşekkür ediyor, 2011’in ilk sayısında yine sizlere birlikte olmayı temenni ediyoruz. (Önsöz'den)