Tahir M. Ceylan, elinizdeki kitabında, insan yavrusunun insanlaşması veya ruhsal doğum sürecinde, “nesne benliği” olarak tanımladığı benlik parçasının ve dolayısıyla “kendini bilen” olarak benlik’in nasıl ortaya çıktığını inceliyor. Bebeğin, “varsanısal nesneler”den gerçek nesnelere doğru yönelen doyum arayışının, nesne benliği’ni dolayısıyla “gerçeklik hissi”ni geliştirirken nasıl bir iç ve dış dünyayı ürettiğini anlatıyor. Dürtüsel yatırımların egemenliğindeki erken ayrışmamış veya ikili (dyadik) imgesel dönemin “ortak benliği”nin, nesne benliği halkalarının kurulumuyla bir başka deyişle “dışlaşma” yoluyla kendi ilksel dilini terk edip, nesnenin dilini öğrenmesini, insan yavrusunun çevresine, kültüre uyum sürecinin en önemli adımı olarak vurguluyor.
Psikanalitik kuramın, öznenin kuruluşunda kilit rol oynadığını ileri sürdüğü içe alma ve yansıtma mekanizmalarının işleyişini, sinirbilim kaynaklı “filtre” işleviyle de ilişkilendirerek iç ve dış “pencere” kavramları çerçevesinde tartışan Ceylan, örtük olarak başta bastırma olmak üzere savunma mekanizmalarını, iç ve dış pencerelerin darlık, genişlik veya daralma, genişleme ivmeleri sürecine yerleştiriyor. Kohut’un “çekirdek benlik”, Tahir M. Ceylan’ın “kişisel ortak benlik” dediği oluşumun, dış dünyayı olduğu kadar kendisini de nesneleştirdiği ve kendisine değin bilgi ürettiği, başka bir deyişle kendi düşüncesi üzerine düşünebildiği ve kendisine “ben” diyerek dışarıdan bakabildiği zaman öznelliğin ortaya çıktığı ileri sürülebilir. Bir başka deyişle, ancak kendi üzerine dönebilen bir benlik (self) eklenmiş zihnin bilinçli zihin olabileceğini söyleyebiliriz. Ceylan, benlik üzerine yazdığı bu kitabıyla, bir bakıma bizi özneleştiren bu dışarıdan bakışı derinleştirip, geliştiriyor. Bizleri, kendiliğimiz üzerine olan düşüncelerimizi bir daha düşünmeye çağırıyor.