Günlük hayatın kaçınılmaz bir parçası olan krizler, aynı zamanda uluslararası ilişkilerin de bir gerçeğidir. Bu bağlamda krizler, bir devletin ulusal değerlerini, çıkarlarını ve hatta bekasını tehdit eden ve bundan dolayı da karar alıcıların hızlı bir şekilde bertaraf etmesi gereken bir risk, gerginlik halidir. Nitekim, "oyun kurucu" ülke olmanın en temel vasıflarından birisi de "kriz çözücülük"tür. Devletler açısından esas olan, daha çok bir tehdit-risk olarak algılanan krizleri, Çince karşılığı olan "wei-ji" kelimesinde de olduğu üzere bir fırsata dönüştürebilme kapasitesi, becerisidir. Soğuk Savaş'ın sona ermesi, hız kazanan küreselleşme süreci ve ulaşım-iletişim teknolojilerindeki olağanüstü gelişmelerle birlikte klasik tehdit unsurlarının yanında çok daha farklı tehditler de yerlerini almaya başlamıştır.
Bu yüzden, günümüzde krizin kaynakları, yönlendirilmesi, yönetilmesi ve bu bağlamda bilgi akışı ile istihbarat faaliyetleri çok önemli daha önemli bir hale gelmiştir. Bu durum, başta Türkiye olmak üzere, tüm dünyada karar verme süreçlerinin ve kriz yönetimi mekanizmalarının daha fazla kurumsallaşmasını, demokratikleşmesini, planlama ve istihbarat kabiliyetlerinin daha fazla geliştirilmesini gerekli kılmaktadır. Hiç kuşkusuz, "istihbarat" ve "bilgi akışı" başarılı bir kriz sürecinin, yönetiminin olmazsa olmazlarıdır.
Bir diğer ifadeyle "istihbarat" ve "bilgi akışı", karar alıcı mekanizmalar açısından bir denizaltının periskopu gibidirler. Dolayısıyla bu çalışmada, kriz yönetimi ve unsurları üzerinde durulduktan sonra, literatürde şu ana kadar üzerinde pek çalışılmamış SSCB ve Rusya Federasyonu, Çin gibi ülkelerin kriz politikaları, bölgesel-küresel çapta yaşanan krizler vb. bir çok husus ele alınmakta ve nihai aşamada Türkiye’yi ilgilendiren krizlere de değinilmektedir.