Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’na fiilen katılmamış olsa bile savaşın yarattığı koşullardan etkilenmiştir. Milli Şef’in üstün diplomatik “becerileri” ile atlatılan bu dönem, uzun yıllar gözden kaçan/kaçırılan bir miras bırakmıştır: Varlık Vergisi... Elbette ulus-devlet ideolojisinin farklı bir veçhesi olarak değerlendirilmesi gereken Varlık Vergisi uygulaması, devletin ulusal burjuvazi yaratmak konusundaki ısrarının bir yansıması şeklinde de okunabilir. Bunların yanısıra dönemin basınının olaya bakışı, azınlıklar üzerinde estirilen terör, uygulayacıların da bir süre sonra kontrolünden çıkan gelişmeler, yaklaşık on altı ay süren köşe bucak temizlik harekâtı, bu uygulamadan arta kalanlar.
Varlık Vergisi uygulaması, Türkleştirme politikalarının bir devamıdır elbette. Bir ötekileştirme ve dahil etme politikasıdır. Servetin, Deli Dumrul usulü yeniden dağıtımıdır. Ancak bunlardan daha önemlisi fiilen olmasa bile manen bir devamlılık yaratmış olmasıdır. Türkiye’de “kalan” azınlıklar ne yapmamaları gerektiği konusunda yeterli bilgiyi edinmişlerdir. Toplumların neyi, nasıl anımsadıkları üzerine, tarihsel bir deneyim olan Varlık Vergisi uygulaması, toplumsal hafızanın üretilmesi açısından da oldukça önemli bir izlek sunmaktadır. Bu izlek, Türkiye toplumunun kendi tarihinde varolan böyle bir olay karşısında gözler ‘faltaşı’ gibi kapalı kalabilmesidir.
Ayhan Aktar’ın kitabı yalnız bir vergi kanunu olarak değil aynı zamanda bir Türkleştirme politikası olarak da Varlık Vergisi uygulamasını incelemektedir. Varlık Vergisi uygulamasının yanısıra, bir anlamda bu uygulamaya kadar adım adım yükselen ‘homojenleştirme’nin portreyi tamamlayan gölgelerini de ilave etmektedir, Türk- Yunan nüfus mübadelesi ve 1934 Trakya Yahudi olayları gibi. Lozan’dan İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar devam eden ilk Türkleştirme dalgasını resmetmektedir.