Bir köylü kadın şehirde oturuyormuş. Hasat mevsimi olunca aç olan çocuklarına gıda temin etmek için köye gitmiş. Yollara, tarlaya dökülen başakları toplamış, dilenmiş, yirmi kilo kadar arpa tedarik etmiş, köyün su değirmeninde öğütmüş, sırtında taşımış. Evine giderken şehirde bekçi yakalamış, karakola getirmiş, oradan haydi “mevcuden” adliyeye. Kadın ağlıyor, sızlıyor, yalvarıyor “çocuklarım açtır” diyor.
Bir memur şu cevabı veriyor: “Hareketin kanunsuzdur, karne ile ekmek almalısın”. Kadın şu cevabı veriyor: “Kilosu 75 kuruşa ekmeği nasıl alabilirim? Param mı var?”. Neticede mahkeme, arpa ununun müsaderesine, kadından yirmi beş lira para alınmasına karar veriyor.”
1940'ların önemli bir gazetecisi olan Ahmet Emin Yalman 14 Temmuz 1943 tarihli Vatan Gazetesi'ndeki köşesinde 1940'lı yılların karne uygulamasında devletin nasıl sert önlemler aldığına ve uyguladığına yönelik bir olayı işte bu şekilde anlatır.
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı'na doğrudan katılmamış olsa da, savaşın etkilerini yokluk, açlık, yaygınlaşan karaborsacılık, uzayıp giden kuyruklar gibi toplumsal sorunlar olarak yakından hissetmiş bir ülke olmuştur. Yetmiş yıla yaklaşan bir süre geçmiş olmasına rağmen, savaş yılları karne uygulaması hâlâ tartışmalı bir konu olmaya devam etmektedir. Bu kadar tartışmalı bir konu olmasına karşın, savaş yılları karne uygulaması bugüne kadar yeterli düzeyde ele alınıp başlı başına bir inceleme konusu yapılmamıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan özellikle ekmek ve gıda ürünlerinin dağıtılmasında uygulanan karne yönteminin incelenmeye çalışıldığı “Karneli Yıllar: Bir Savaş Maliyesi Uygulaması” adlı bu kitap alanında ilk detaylı inceleme olması bakımından, Türkiye'nin yakın tarih sosyo-ekonomik araştırma sahasına katkıda bulunabilme gayesi taşımaktadır.