İnsan odaklı yargı politikası oluşturulurken, kürsünün önündekinin de, kürsünün arkasında duranın da insan olduğunun unutulmaması gerekir.
Bu nedenle verdiğimiz her karar da çözdüğümüz her uyuşmazlıkta bir yargıç, bir hukukçu, bir bilim adamı, bunların ötesinde altın terazisi hassaslığında bir vicdan ile, bir sanat adamı, bir sanatkar, duyarlılığında, kararlar vermeliyiz, verdiğimiz kararlar ve yazdığımız gerekçelerle herkesten önce bir yargıç olarak, bizim manevi dünyamızda ve ruh alemimizde, adaletin tecelli ettiği hissini uyandırmalı ve vicdanlarımızı rahatlatmalıdır. Verdiğimiz kararlar, gül kokusu gibi adalet kokmalı, davanın tarafları da, kararın gerekçesini okuduklarında Hak ve adaletin gerçekleştiğine, adaletin tecelli ettiğine inanmalıdırlar.
(Önsözden)