Devletlerin inşa süreci ile birlikte bireyden devlet seviyesine çıkan güvenlik algısı, beraberinde devleti öncelemeyi getirmiştir. Hobbes ve Machiavelli gibi düşünürler devlet çıkarlarını ön plana çıkararak devlet altı unsurları göz ardı etmişlerdir. Devletler birincil aktör olarak kabul edilmiş ve devleti merkeze alan güvenlik politikaları geliştirilmiştir. Bu minvalde güvenlik kavramı uzun yıllar realist bakış açısıyla, devlet tehdidi, askeri kapasite, güç ve devlet çıkarları çerçevesinde ele alınmıştır. Güvenlik kavramının yeniden tanımlanmasını vurgulayan eleştirel teorilerin temel çıkış noktası küreselleşme süreci olmuş ve tehditlerin devletlerden kaynaklı tek boyutlu klasik görünümünden çıkıp asimetrik bir hal aldığı sürece girilmiştir. Bu süreci açıklamaya çalışan yaklaşımlar, aktör düzeyindeki değişimlere odaklanmıştır.
Soğuk Savaş Dönemi ürünü olan içerisi/ dışarısı ayrımı ortadan kalkmış, devlet altı unsurlar politika inşa sürecine dâhil olmuştur. Soğuk Savaş Dönemi'nin sona ermesi ile birlikte tehditler, kaynağı, zamanı ve şekli önceden öngörülemeyen bir genişleme yaşamıştır. Devletlerarasında sıcak çatışma riski zayıflamış, düşük yoğunluklu ve uzun süreli mücadele üzerine inşa edilmiş tehdit kaynakları ortaya çıkmıştır. Bu noktada devletlerin güvenlik tanımlaması da söylem üzerine inşa edilerek bir kimlik, bir ideoloji, bir din boyutu kazanmıştır. Geleneksel askeri bir kavram olarak değerlendirilen güvenlik artık, sosyolojik, ekonomik, siyasi vb. yönleri bulunan çok yönlü bir dönüşüm yaşamıştır.
Güvenlik Çalışmaları disiplinine bakıldığında; güvenlik kavramını tartışan eserler genel olarak "kimin güvenliği, kim tarafından güvenlik?" ve "hangi tehditlere karşı güvenlik?" sorularını analiz etmektedir. Bu çalışmada özne, tehdit, politika ayrımı kullanılmış, kavram iç ve dış güvenlik düzeyinde ayrıma tabi tutularak iç güvenlik noktasında ve güvenlik teorileri ekseninde incelenmiştir.